Kadınlar, erkekler, aşklar ve mektuplar
Gözlerimi kapatıp yeni bir dünyaya yolculuk yapıyorum; İçinde
bulunduğumuz dünyadan çok uzak, başka bir yaşama. Sınırlar yoktur o dünyada, sevgi, aşk mülkün hapsinde değildir,
cinsellik özgürdür. Ne kadın erkeğin
kölesi, ne de erkek kadının, sistemin... Çıkar ilişkilerine yaşam alanı yoktur o dünyada. Sevdiği için dokunur kadın ve erkek, sevdiği için özgür bırakırlar
birbirlerini. Kimse kimseye istemediği bir hayatı dayatmaz, yaşamlarını zindana çevirmez; aksine
birbirlerinin hayatlarını yeşertmek için yaşarlar. Kadın ve erkek arasındaki
çıkarsız ve özgür birliktelik tüm
toplum için geçerlidir. ‘Ben’ değil, ‘biz’ hâkimdir hayata. Biri zincirliyken,
diğerinin özgür olma şansı yoktur. Biri mutsuzken diğerinin mutlu olma olasılığı
da.
Bu rüyadan uyanmak istemiyorum. Benim gibi pek çok insan bu rüyayla yaşıyoruz; Çünkü o
rüyanın gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunun farkındayız. Bizi dimdik ayakta tutan da bu farkındalıktır. Bu rüyanın peşinden gidenlerimiz, mevcut düzenin sunduğu ilişki biçimlerinden mutlu
olamayanlarımızdır. Sever, aşık oluruz ama aşkımızı rüyamızdaki gibi
yaşayamayız, yaşama olanağımız yoktur.
Yaşamaya başladığımızı sandığımız an duvara çarparız, durmadan çarparız.
Çünkü aşk ne tek kişilik ne de iki kişiliktir.
Ne kadınlar olarak özgürüz bu toplumda, ne de erkekler
özgür. Erkek egemen toplumda, yaşamlar
kapalı bir kutu gibidir. Gerçek özgürlükler olmadığı için aşk da cinsellik de
“sır” gibi yaşanır. Şeffaf olmadığı gibi
samimi de değildir ilişkiler; bundandır ki hep
‘süpriz’lerle doludur. Aşk
yaşadığımız bir erkeğin hayatındaki bir başka kadınla (ya da kadınlarla)
kesişebilir her an yolumuz. Hiç beklemediğimiz bir anda tanımadığımız bir
kadından mektup alabiliriz. ‘Ahlaksız’
olmakla itham edilebiliriz. ‘Erkeğine
sahip çıkan kadın’ -bir bütünü
göremediği için olmalı- öteki
kadının kendisiyle aynı ‘kader’i
paylaştığını anlamayabilir. Erkeğe ve erkek egemen sisteme değil, hemcinslerini
kendine hedef alabilir. Aldatıldığı psikolojisiyle kendi hayatıyla birlikte
diğer kadınlar ve (sevdiği) erkeğin
hayatını da zindana çevirebilir her an. Mektup postalayan kadına, sevginin tekelleştirilemeyeceğini yazmak
isteyebiliriz, yazarız da. Ama anlatmak istediğimiz her zaman
anlaşılmayabilir. Çünkü, ‘ahlak’
üzerine kurulu toplumun değerlerini
yerle bir ediyoruzdur, ‘ahlaklıların
gözünde namussuzuzdur, hafifmeşrebizdir...
Erkek için de durum farklı değildir, hatta daha vahimdir.
Özgürlüğü sadece kendine hak gören erkek,
kendine ‘sevgili’ olarak seçtiği
kadınla yaşadığı ilişkiyi öncelikle garantiye alır. Erkek o kadının
yanında adeta bir sığınmacı gibidir. Kendini hapiste hisseder ve hep başka
aşklar, başka heyecanlar peşinden
gider. Arayışının sonu bir türlü gelmese
de birliktelik sürdürdüğü, aynı çatı
altında yaşadığı kadından da vazgeçmek istemez.
Çünkü, yalnız kalma korkusu yaşar erkek. Ve yalnız erkek kendi başına ayakta
duramaz. Bu nedenledir ki yaşadığı maceralar, yaşadığı aşklar hep gizlidir. Çevresi tarafından duyulmasından
korkar.
Sistemin içerisinde şekillenen erkeğin ya da posta kutumuza
mektup gönderen kadının davranışlarını anlamak çok da zor olmasa gerek. Ataerkil toplumlarda sadece kadın değil,
erkek de kendi yarattığı sistemin kurbanıdır. Mektup yazan kadına kızsak da onu suçlayamayız; Ona o mektubu yazdıran
nedenleri, toplumsal düzen i sorgularız. Sorguladıkça aydınlanır insan, aydınlandıkça güzel olana daha da yakınlaşır, bunu biliriz.
Adaletin,
özgürlüklerin olmadığı, aşk
dahil, yaşama dair her şeyin mülk üzerine kurulduğu egemen sistemde gerçek
sevgiyi, sorunsuz birliktelikleri yakalamamız çok zor. Dinin, feodalitenin, paranın hüküm sürdüğü
bir yerde, ne aşklar dilendiği gibi yaşanılır ve uzun ömürlü olur, ne de mutlu
erkek ve kadınlar oluruz. Nasıl yaşayacağımıza biz kendimiz karar verdiğimiz
an, mevcut olana karşı isyan bayrağını çektiğimiz an özgürlüğe adım atmış
oluruz.
Özellikle, AKP Hükümetinin gerici söylem ve uygulamalarının bu kadar yoğun hissedildiği, kadınların hiçleştirildiği şu dönemde, isyan bayrağını en başta kadınlar ellerine almalı. Kadınlar, düşledikleri özgür dünyayı, ancak kendi elleriyle inşa edebilir.
Öyleyse daha ne duruyoruz? Başka bir dünyada başka bir hayat, başka bir aşk yaşamak mümkün.
Yorumlar
Yorum Gönder