tag:blogger.com,1999:blog-57573833436955944902024-02-18T23:04:48.126-08:00Aysel KılıçAysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.comBlogger27125tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-11821726566209501172021-01-08T12:01:00.000-08:002021-01-08T12:01:20.204-08:00Tarık Akan: Sanatçılar iktidarın hedefinde<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5kW508N2fvN5l4N8tdEQicA99JeaFzdIPVWlxrxsyHki1tcoP3U4TmvWD2uFZvn22eRXJTRKHHkYHTAoJNSZPdX-O2ngaVijidLpFr4PTj5hbqvIURgVGKlxj9Nr5jRkZMS0M3lZ3OSI/s630/Tar%25C4%25B1k+Akan.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="630" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5kW508N2fvN5l4N8tdEQicA99JeaFzdIPVWlxrxsyHki1tcoP3U4TmvWD2uFZvn22eRXJTRKHHkYHTAoJNSZPdX-O2ngaVijidLpFr4PTj5hbqvIURgVGKlxj9Nr5jRkZMS0M3lZ3OSI/s320/Tar%25C4%25B1k+Akan.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="background-color: white; text-align: left;">Ekim 2014/ Beyoğlu-Çiçek Bar</span></div>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="color: #222222; font-family: "Times New Roman","serif";">Türk sinemasının unutulmazları arasında yer alan Hababam
Sınıfı'nın oyuncularından Tarık Akan, filmin çekildiği yer olan Validebağ
Korusu'nun ranta peşkeş çekildiğini söyledi. Akan, “Rant uğruna bu yeşil alanı
yok edemezsin, halkın tepkisi buna” dedi.</span><span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="color: #222222; font-family: "Times New Roman","serif";">Usta Yönetmen Ertem Eğilmez'in Rıfat Ilgaz'ın öykülerinden beyaz
perdeye aktardığı Hababam Sınıfı'nın çekildiği Validebağ'da bugünlerde hüzün
hâkim. Üsküdar Belediyesi, yürütmeyi durdurma kararına rağmen, Validebağ
Korusu'nun Çamlıca çıkışındaki yeşil alanda dini tesis inşaatına devam ediyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Yeşil
alanın yok edilmek istenmesine karşı başlayan direniş sürerken, biz de <span style="color: #222222;">Hababam Sınıfı'nda “Damat Ferit” karakterini canlandıran
Tarık Akan’la bir araya geldik</span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">-Validebağ’ da yeşil alan yok
edilmek isteniyor, neler söyleyeceksiniz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Gerçekten
şu cümleyle başlamak istiyorum;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çok üzülüyorum,
çok acı duyuyorum… Bu üzüntüm yalnızca Validebağ’dan kaynaklanmıyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bugüne kadar bütün buna benzer hareketleri
düşündüğüm zaman ülkemin bir vatandaşı olarak, bu nasıl bir bilimdir, bu nasıl
bir algılamadır, bu nasıl bir hırstır ki her şey çıkar üstüne oturtuluyor, her
şey rant üzerine oturtuluyor ve güzelim İstanbul’un<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yeşil alanları yok ediliyor!<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yaşananlar bana a çok acı veriyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">- Hababam sınıfı Validebağ’ da
çekildi. Sizin için oranın anlamı ve önemi daha farklı olmalı.<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O dönemde yalnız Validebağ değil, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onun bütün arka tarafındaki dağ, boğaz eski
tarihi binalarla dolu, yepyeni ve harika bir yerdi. Yıllar sonra tekrar oraya
gittiğimde hakikaten hayretler içerisinde kaldım. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ne oluyor bu İstanbul’a dedim. Bir tek yerimiz
kaldı Validebağ, onu da yok ediyorlar! Oraya cami yapacağız diyerek ranta
açıyorlar. Bugün Türkiye’de hiçbir Türk vatandaşı cami yapımına karşı gelmez,
gelmiyor. Ama bunu yapmak isteyenler, camiyi yaparak orayı yok etmek ,sonra da
ranta açmak düşüncesinde. İşte Hükümetin karşısındaki mücadele ve duruş budur.
Bu rant uğruna bu yeşil alanı yok edemezsin diyor vatandaş, camiden dolayı
değil. Bugün Cumhurbaşkanı , ‘ Orada mescid var ya, kimileri bundan rahatsızlık
duymuş olabilir’ gibi bir laf etti. Bu düşünce doğru değil, buna katılmıyorum.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">“ORTAÇAĞ’DA BİLE BÖYLESİ
GÖRÜLMEDİ”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">- Hükümet ne yapmaya çalışıyor?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Zaten
orayı yapmak isteyen Belediye Başkanı yakın bir zamanda 3 tane camiyi sattı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Camiyi satmak demek caminin alt tarafında olan
mağazaları ve iş merkezlerini satmak demektir. Bu da rant demektir. Belediye
parasız kaldığı için 3 tane camiyi satıyor ama şimdi yeni bir cami yapmayı
düşünüyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir örnek yok.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ortaçağ’da bile böyle bir örneğe rastlanmaz,
böylesi görülmedi!<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“SANATÇILAR İKTİDARIN HEDEFİNDE; <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">FAZIL SAYI’IN ÜSTÜNE ÇOK
GİDİYORLAR”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">-Gezi Parkı direnişinin ardından
hakkınızda soruşturma açıldı. Sanatçılar üzerinde baskı artıyor mu?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Dünyanın
her yerinde otoriter iktidar, karşısındaki tek düşmanı sanatçı görür. Her
daldaki sanatçıyı düşman olarak görür. Yani iktidarın gözünde sanatçı
düşmandır. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İktidarlar sanatçıya, ‘ya
benden taraf olacaksın ya öldürüleceksin veya ülkenden kaç!’ diyor. Bu gün bakıldığı
zaman dünyanın her yerinde bu böyle. Bundan 150 yıl öncesine gittiğin zaman
Avrupa’da daha demokrasi ve laiklik oturmadan Fransa ve Almanya da aynen
böyleydi. Dünyanın en önemli sanatçıları ülkelerini terk ederek kaçtılar. Çoğu
hapishanelerde yok edildi. Ama o bir Ortaçağ’ın sonudur. Bizse hala Ortaçağ’ı
yaşıyoruz!<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">İktidarın
tek hedefi sanatçıdır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>‘Ya benden taraf
olacaksın, ya da yok ederim seni’ diyor. Bütün politika budur. Türkiye’de
1980’lerden itibaren bunu sürekli yaşıyoruz. 1980 öncesinde de Nazım Hikmet’le
başlamıştır bu baskılar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sanatçılar
olarak bu acıları hep yaşadık, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yaşamaya
devam ediyoruz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Fazıl Say’ın da üstüne çok gidiyorlar. Fazıl bundan hiçbir şey
kaybetmeyeceği gibi, Fazıl’ın ölümsüzlüğünü ilan ediyorlar. Bunun farkında
değiller</b>.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">-İkinci bir Gezi mi başlıyor?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Gezi
eylemleri başladığı zaman bütün dünya çok şaşırdı. Başbakan tutturdu, oraya
kışla yapacağım,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>oradaki yeşili yok
edeceğim, diye.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ne yaptı, hiçbir şey!
Neden yapamadı, halkı direnciyle karşılaştı çünkü. Ağır baskılar görüldü ama
neticede orayı elde edemedi. Burasının da aynı şekilde olması gerektiğine
inanıyorum. Halkı isteğine bağlı.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">“İSTANBUL’DA YEŞİL ALAN KALMADI”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">-Hababam Sınıfı’nın çekildiği
zamana dönersek, o dönemdeki İstanbul ve bugün arasında nasıl bir kıyaslama
yaparsınız?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Bunu kısa
kelimelerle anlatmak kadar zor bir şey olamaz. Ama en az ve öz şekilde ifade
etmek gerekirse;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>benim yaşımda ve benden
daha yaşlı olan insanların acı çektiği tek nokta budur. İstanbul’un eski
resimlerine bakarak içimizde bir ‘ah vah ‘geçiyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İstanbul’da bugün yeşil alan diye bir şey
kalmadı. Acı, çok acı…<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">-Validebağ’ı hatırlatan,
unutamadığınız bir anınız var mı?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Bir kere
oradaki Konak şuan ne vaziyette bilmiyorum ama o boş zamanlarımızı sürekli o
Konak’ın içinde geçirirdik.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O
dönemlerimizi hiç unutmadım, her anım taze.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Çok muhteşem bir yerdi benim için yeşilliğiyle, güzelliğiyle.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Zaman zaman önünden geçerken o anlarımızı
hatırlarım.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><o:p> </o:p></span></p>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-59191894866585485802020-12-07T09:23:00.003-08:002020-12-07T09:47:04.345-08:00Zeynep Özyağcılar: Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVnS1X_NUKZ0jPgPQBen1vU5LK8tkd1xAtuDdEfq9FBXwk0lOOyRNOvopYtllBh0A819cYqj1Qe-CEEIlM4Tsj4U2r2WYAiHAPNyr7XUfqpmO8rTP0pnG6V3xTsR_JoK9PUZ_Jje0fR5A/s2048/DSC_0672.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1360" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVnS1X_NUKZ0jPgPQBen1vU5LK8tkd1xAtuDdEfq9FBXwk0lOOyRNOvopYtllBh0A819cYqj1Qe-CEEIlM4Tsj4U2r2WYAiHAPNyr7XUfqpmO8rTP0pnG6V3xTsR_JoK9PUZ_Jje0fR5A/s320/DSC_0672.JPG" /></a></div><div><br /></div> Kasım 2014 /Etiler<br /><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt;">Oyuncu çift
Güzin-Erdal Özyağcılar ile kendileri gibi oyuncu olan kızları Zeynep Özyağcılar
tarafından geçen sene hayata geçirilen Tiyatro Martı, </span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">bu yıl perdelerini Zeynep Özyağcılar’ın
başrolünde yer aldığı William Mastrosimone oyunu ‘Uçlar’la açtı. </span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Kadına yönelik şiddetin gözler önüne serildiği
oyunda, evine giren yabancı bir erkeğin, önce sözlü sonra fiziksel şiddetine
maruz kalan Marjorie’nin hikâyesi anlatılıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddetle Mücade Günü öncesinde biz de “Marjorie” karakterini
oynayan Zeynep Özyağcılar’la bir araya geldik. Özyağcılarla,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>‘Uçlar’ı, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ve bu
şiddete karşı polis ve mahkemelerin tutumunun yanı sıra sanatçının misyonunu
konuştuk.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Neden ‘uçlar’ ?</b><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Uçlar,
oyunun orijinal ismi. Bu isimle yıllar önce sinema filmi de çekilmiş.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu oyunu seçtim çünkü ülkemizde gün geçmiyor
ki tecavüz, cinayet, haberlerini duymayalım. Bu sayı her geçen gün artarken,
yetkililer kadına yönelik şiddete karşı yeterince önlem almıyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Şiddet uygulayana çok ciddi ceza indirimleri
uygulanıyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kadına yönelik şiddetin cezası
neredeyse yok duruma geldi. Bir devlet kurumuna taciz edildim, diye
gittiğinizde bile ‘canını kurtardığına dua et’ gibi bir yanıt alabiliyorsunuz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Artık bu noktaya gelmişken ben de sessiz
kalamazdım. Eğitim almış bir kadın, bir tiyatrocu olarak dedim ki; eğer ben bir
tiyatro kuruyorsam tiyatromun ilk oyunun kesinlikle sosyal bir mesajı
olmalı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu topraklarda Küçük kız
çocukları diri diri gömülürken, sadece bir erkeğe merhaba dediği için kadınlar
öldürülürken başka bir konuyla ilgili oyun yapamazdım. Canımı, canımızı acıtan
bu soruna ben de kendi mesleğim çerçevesinde cevap vermek istedim. Uçlar’ı
oynayarak bir farkındalık yaratmak istedim. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-Uçlar’ın hikayesi nedir, neden
yazılmış?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Amerikalı yazar William Mastrosimone’nin bir
arkadaşı tecavüze uğruyor. Ancak adam yeterli bir ceza almıyor. William Mastrosimone,
arkadaşının yaşadığı acıyı o kadar yakından yaşıyor, o kadar etkileniyor ki onun
üzerine bu oyunu yazıyor.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-Oyunu izlerken kimi zaman ürperdik,
kimi zaman kendimizi sorguladık.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Üç
kadın arkadaş ve ‘dışarıdan gelen yabancı ‘ erkek arasında bir oda içinde geçen
diyaloglar,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>topluma ayna tutuyor. Karakteriniz
Marjorie toplumun neresinde?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Marjorie,
kabullenen taraf değil, başkaldıran taraf. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mağdur olduğu halde başkaldıran bir savaşçı.
Günümüzde kaç tane Marjorie kaldı bilmiyorum.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Yaşadıklarına ses çıkarmayan kadınlar çoğunlukta ve oyunda bu çoğunluğu
diğer bir kadın karakter yansıtıyor.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>İşte benim de hatam vardı, ben bu elbiseyi giymeseydim böyle olmazdı,
belki de ben kaşındım, tecavüze uğradığımı söyleyeyim de herkesin hayatını mı
mahfedeyim… gibi cümleler kuran bir başka<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>kadın karakter aynı zamanda susan taraf.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Marjorie ise ne olursa olsun ben bununla savaşacağım, bir çıkar yolunu
bulacağım, diyor. Tabi ki bu mücadele çok büyük bir cesaret işi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Marjorie
bu cesarete sahip. Yani haksızlığı kabul etmeyen, çevresine ve topluma
başkaldıran bir kadın.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-Marjorie karakteriyle bir yakınlık
kurdunuz mu?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Her insanın,
her kadının içinde bir güç olduğuna inanırım. Onun için bu güç sadece Marjorie ait
değil, o gücü tetikleyen bir şeylerin olması lazım. Oyun başlarken zaten Marjorie
çok normal bir kadın. Bütün zaaflarıyla, eksiklikleriyle…<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ama hiçbir hata bir erkeğin kadının kılına
dokunmasını haklı kılamaz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu toplumda
yaşadığımız için maalesef birçok ortamda sözlü olarak tacize uğradığımız,
küçümsendiğimiz gibi, fiziksel olarak da şiddete uğruyoruz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Dolayısıyla, bir katili oynamak için illa
birini mi öldürmek gerekiyor?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ben Marjorie
ile empati kurdum, çünkü Marjorie bu topraklardaki kadınların hiç birine uzak
bir karakter değil. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Masum olan bir
insanın canını bu kadar yakarsanız, her kadını, her adamı bir canavara
dönüştürebilirsiniz. Bu hikâye, Marjorie’nin canavara dönüşme hikâyesi
aslında.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ben de haksızlığa uğradığım
zaman çığırından çıkabiliyorum. Bu anlamda ortak noktalarımız var.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>-Marjorie, mahkemeler sadece ölü bir kadına
inanır, diyor.<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Evet, çünkü
öyle çıkışsız kalıyor ki. Dışarıdan gelen bir yabancının şiddetine maruz kalan Marjorie’nin
sağlam bir kanıtı yok.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Öyle bir durumda
polise giderse, adam ceza almaz. Kadında darp izi yok, kamera yok, şahit yok…
Yani öyle bir durumda kadının yapabileceği hiçbir şey yok.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O kadının artık hayatı bitti! Dolayısıyla
kadının hayatı, geleceği bitiyor ama erkek cezasız kalıyor. Biz Türkiye’de
bunun örneklerini çok yaşadık. Kadın kocasından ayrılmak istediğini söylüyor
ama adam boşanma davası açarsan öldürürüm, diyor. Kadın korkuyla koruma
istiyor, koruma verilmiyor ve kadın öldürülüyor. Ancak kadın ölecek ki
inanacaklar!<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Aaa gerçekten adam
katilmiş, diyecekler! <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">‘CEZALAR ARTTIRILMALI’<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-Polise ve yargıya mesajlarınız çok
net. <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Türkiye’de günde
ortalama 5-7 arasında kadın öldürülüyor ve bu sadece kayıtlara geçen
rakam.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Peki ya kayıtlara geçmeyen ya da
‘intihar’ süsü verilen katliamlar?<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Polisi de<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>mahkemesi de<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>katliamlara sessiz! Kadınlar dinlenilirse,
ceza indirimlerine gidilmezse şiddet oranının da ciddi bir şekilde azalacağını
düşünüyorum. Araştırmalara göre, cezalar arttırıldığı için töre cinayetlerinde
inanılmaz bir düşüş var. Demek ki yasallaştığında işliyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir taciz, tecavüz gibi durumlarda doğru
cezalar uygulanılırsa tablo bugünkü gibi olmayacak. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yasalar uygulanırsa, cezalar arttırılırsa her
şey değişir.</span> <span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Artık
katillere hasta demekten vazgeçelim, Kadınlar sığınma evlerine ya da polise
gittiğinde evde onları bir caninin beklediği unutulmamalı barıştırmaya
zorlanmamalı. Kadınlar gerçek bir korunmaya alınmalılar. Bunları yaparsak kadın
ölümlerini ciddi şekilde engelleyebiliriz.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">-Sanatçının misyonu nedir? Genç
sanatçılara nasıl bir çağrınız olur?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Türkiye’de
kadın cinayetleri gibi çok ciddi başka sorunlar da var. Ama kadına şiddet
aslında her şeyin ortasında duruyor. Kadın bir anne, kadın merhametli, kadın
adaleti sağlayan kişi ve kadın olaylara analitik bakabildiği gibi duygularını
da ortaya koyabiliyor. Sorunların çözülmesinde kadınların çok büyük rolü
olduğunu düşünüyorum. Onun için kadınlara çok başka hassasiyetle bakılması
gerektiğine inanıyorum.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bunu için sanatçıya
da görev düşüyor. Sanatçının yaklaşımı çok ö<a name="_GoBack"></a>nemli. Ben
demiyorum ki bütün oyunlarında sosyal mesaj versinler ama sanatçının bir
omurgasının olması gerekiyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çünkü
tiyatro sadece bir eğlence aracı değil. O farkındalığın verdiği gülmekten çok
büyük hazlar da var.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İnsan sadece gülen
ve ağlayan bir varlık değil. Dolayısıyla bir oyun seçerken, bu ülkenin
dertlerini de unutmasınlar istiyorum.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">UÇLAR BU HAFTA KOZYATAĞI’NDA<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal">William Mastrasimone'un gerilim dolu dramı Uçlar, bu hafta
İstanbul’un Anadolu yakasında seyirciyle buluşacak. 28 Kasım Cuma günü saat 20.
30’ da Kozyatağı Kültür Merkezi’nde oynanacak. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kozytağı’ndaki bir dahaki gösterim ise 27
Aralık’ta, aynı saatte.</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiIJKHpHuB0yf7RjaIwqp1OnEVq1Konz-D-7mhUqx0_F9XwKGfEybCzO5z333-lyoN_SiJetJOcW478OLF4qz1Bs9R14oKLdfKS7iEXreAvAdFBpqqPTRILbwVOP_Tjwc2yZFOmqRT0YY/s2048/DSC_0642.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1360" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiIJKHpHuB0yf7RjaIwqp1OnEVq1Konz-D-7mhUqx0_F9XwKGfEybCzO5z333-lyoN_SiJetJOcW478OLF4qz1Bs9R14oKLdfKS7iEXreAvAdFBpqqPTRILbwVOP_Tjwc2yZFOmqRT0YY/s320/DSC_0642.JPG" width="320" /></a></div><br /><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 16px;">Kadına yönelik şiddeti ‘Uçlar’ oyunu ile anlatan tiyatrocu Zeynep Özyağcılar, “Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır” diyor.</span></p>
<p class="MsoNormal">-</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-28953667440587040652020-12-07T08:17:00.001-08:002020-12-07T09:47:52.709-08:00Taner Öngür: Umutsuz değilim<p>68 kuşağının sesini günümüze taşıyan efsanevi grup Moğollar’ın efsane isimlerinden
Taner Öngür: Ülkemizde ve dünyada olup biten şeyler yaşamımızı
etkilediği gibi müziğimize de yansıdı ve ‘Bir şey yapmalı!’ dedik. Bugün de
bütün bu baskı ortamına rağmen, müzikte,
sanatta üretimimiz sürüyor. İnanıyorum ki içinde bulunduğumuz karanlık elbet bir gün bitecek ve muhteşem şeyler
yaşanacak.</p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-top: 15pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-outline-level: 2;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-top: 15pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-outline-level: 2;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCuelCEQxSzxgIGhKDGEUlogl6czxZGalaVGAoLRmWvNNXbW5JDvD1lUyN6Nrtxoq9EIrzxmlZY1dDKH51LSXnXL30opU5lN1NpqhCmuHZGH9WhUKEnr_0Cf2dt7DYxxahjsHqVirk8yo/s2048/aysel-Taner+%25C3%2596ng%25C3%25BCr+%25281%2529.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1309" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCuelCEQxSzxgIGhKDGEUlogl6czxZGalaVGAoLRmWvNNXbW5JDvD1lUyN6Nrtxoq9EIrzxmlZY1dDKH51LSXnXL30opU5lN1NpqhCmuHZGH9WhUKEnr_0Cf2dt7DYxxahjsHqVirk8yo/s320/aysel-Taner+%25C3%2596ng%25C3%25BCr+%25281%2529.JPG" width="320" /></a></div> (2018/ Büyükada)<br /><p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-top: 15pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-outline-level: 2;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="background: white; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">“Birisi oy peşinde öteki rant işinde </span></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><br />
<span style="background: white;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kıyamet
değilse bile birşey kopmalı.” </span><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--></span></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-top: 15pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-outline-level: 2;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">“Bir Şey Yapmalı”, “Ölüler Altın Takar mı”,
“Issızlığın Ortasında” gibi daha pek çok şarkılarıyla dilden dile dolaşan,
sanata yaklaşımlarıyla halkın gönlünde taht kuran Anadolu rock müziğinin çınarı
Moğollar <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>50 yaşında.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><strong><span face=""Calibri","sans-serif"" style="background: white; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Türk rock tarihinin<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>en önemli isimlerinden<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olan Moğollar’ın basçısı Taner Öngür’ü <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></strong>50 yılın şerefine</span><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"> gazetemizde
ağırladık. Heybeliada sakini<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Taner Öngür
ile müzik hayatına başladığı günden Moğollar’ın 50’inci yılına kadar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gelen zamanı konuşurken; Öngür’e çocukluk
yıllarını ve Ada ile tanışma hikayesini sormayı da unutmadım. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-top: 15pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-outline-level: 2;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Çocuklukluk yıllarınızdan
ve müzikle tanışmanızdan başlarsak neler anlatırsınız?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><a name="_GoBack"></a><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">1949’da İstanbul Fatih’te <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>işçi sınıfı bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğmuşum.
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>4 kardeşiz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çağdaşlığı ve laikliği ilke edinmiş<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bir ailede büyümenin getirdiği keyifle mutlu bir
çocukluk <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>geçirdim. Kültürle iç içe
yaşadım. 13 -14 yaşlarındaydım; mahalledeki gençlerle birlikte Volkanlar adını
verdiğimiz bir müzik grubu kurduk. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="background: white;">Vefa Lisesi’nde ortaokul öğrencisiydim. </span>Babam hep
destekledi beni.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir gitar aldık... 60’larda
Volkanlar grubumuzla<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Altın Mikrofon
Yarışmasına katıldık. Ellerinde gitarlar, bas gitarlar, davullarla bizim gibi
yüzlerce genç oradaydı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Anladım ki tek
derdi olan biz değiliz, bir kuşak meselesiydi.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Ödülü Moğollar aldı. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="background: white; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Moğollar’a katılmanız nasıl oldu peki?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="background: white; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Londra’ya
gitmeye karar verdim ve gittim. Beatles, <strong><span face=""Calibri","sans-serif"" style="mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Led Zeplin</span></strong> gibi
gruplar hep oradan çıkmıştı. Bir grupta iş buldum, tam onlarla çalacaktım,
Haramiler Grubu’ndan Uğur Dikmen’le karşılaştım. Türkiye’den haberler
verdi: <strong><span face=""Calibri","sans-serif"" style="mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Moğollar</span></strong> kuruldu, <em><span face=""Calibri","sans-serif"" style="mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Erkin Koray
Dörtlüsü</span></em><i style="mso-bidi-font-style: normal;"> </i>konserler
veriyor, <em><span face=""Calibri","sans-serif"" style="mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Cem
Karaca Apaşlar</span></em> kuruldu… Rock hareketi gelişmiş. Dedim bunu
kaçıramam, ben de geliyorum. </span><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Grup üyelerinin hepsi arkadaşımdı zaten. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>1969 yılında ülkeye döndüğümde Hasan Sel gruptan<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ayrılmıştı, onun yerine ben girdim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Müziğinize
de<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Anadolu rock” ismini verdiniz.<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Moğollar’ın yüzü Anadolu’ya dönük. Daha önce hayatlarında <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>konser, tiyatro <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>görmemiş
kasabalara kadar gittik. Turne dönüşünde müziğimize ne isim verelim diye
tartışırken, ‘Anadolu rock’ diyelim dedim.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Fikret Kızılok, Barış Manço gibi isimler zaten bu müziği yapıyordu ama
ismini biz koyduk. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="background: white; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Moğollar’ın çıkış yaptığı<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>dönemin
Türkiye’sini anlatır mısınız?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">27 Mayıs ihtilalinden sonra Türkiye demokratik anayasasına kavuştu
ve arkasından bir çağdaşlaşma, modernleşme dönemi geldi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sendikal haklar var, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yeni dernekler kuruluyor... Tüm bunlar bizi de
besledi. Sanat ve müzik de bir çıkış yaşandı. O dönemler <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi gibi
kitaplar okuyoruz, toprak reformu, feodal sorunlar, işçi sorunları derken bir
yandan da yurt dışını takip ediyorduk.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>68
kuşağıydık ve o dönemin ruhu sadece bizde değil, tüm dünyaya hakimdi. O
sıralarda Vietnam Savaşı’na karşı çıkanlar, sokak hareketleri, Paris’teki
olaylar… Bütün bunlar bizi de etkiledi. Dünyadaki diğer müzik grupları gibi
barış, sevgi, kardeşlik <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>dedik. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Buna rağmen<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>çok da politik içerikli şarkılar yapmadık, müzikal yanı ağır basıyordu <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>parçalarımızın.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">70’lerden
sonra daha politik şarkılarla çıkış yaptınız ama.<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Evet, 1970’lere girdiğimizde daha sert bir dönem başladı. Dolayısıyla
bu müziğimize de yansıdı. 1973’te Cem Karaca ile çalışmaya başlayınca siyasi
içerikli şarkıları daha yoğun söylemeye başladık.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Uzun bir aradan sonra <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>93’te Moğollar olarak yeniden bir araya
geldiğimizde ülkede <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>12 Eylül’ün
getirdiği karanlık dönem sürüyordu. Sivas Katliamı yaşanmıştı . Cavit
(Berkay)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>oturup söz yazdı. Olup
bitenlere müziğimizle karşı çıkıyorduk; <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>‘Bir şey yapmalı!’ dedik.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Cem Karaca <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>nasıl bir iz bıraktı sizde?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Cem (Karaca) ile Moğollar kurulmadan önce de beraberdik<span style="color: #f79646; mso-themecolor: accent6;">. </span>Arkadaştık, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>birlikte yıllarca çalıştık. 60’ların
sonlarında Harbiye’de<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Konak Otel’in lobisinde
dönemin bütün grupları toplanırdık. Hepimiz kardeş, arkadaş<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gibiydik. Cem Karaca, Barış Manço ve Erkin
Koray sembol <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>üç isim ve arkalarında
100’e yakın müzisyen arkadaşları. Biz de onlardan biriydik. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">68 dönemini
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yaşamış biri olarak bugün nasıl hissediyorsunuz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">O dönemleri yaşadığım için şanslı hiisediyorum. Bizim kuşak,
gelecek umudu taşıyordu. Müzikte, sanatta, hayatın her alanında bu umutla
üretiyordu...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ancak 12 Eylül 80
Darbesi<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ile umutlar yok edilmeye
çalışıldı, sol ezilip geçildi, eğitim mahvedildi, sendikal örgütlenme
bitirildi. Bugün yaşadığımız karanlık da 12 Eylül’ün sonucudur.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bugün teknolojik<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gelişmeye rağmen<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bazı şeylerden haberdar olamıyoruz. Yanıbaşımızda
süren bir savaş var. Ana akım medya<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>gerçekleri göstermiyor. Ama umutsuz değilim. Bütün baskı ortamına
rağmen<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>müzikte, sanatta<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>üretimimiz sürüyor. İçinde bulunduğumuz
karanlık<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>dönem elbet bir gün bitecek <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve muhteşem şeyler yaşanacak!<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">“MOĞOLLAR
BİR MİSYONDUR, YOLUNA DEVAM EDECEK”</span></b><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">50. Yıl konserinize
gelirsek, sizin için nasıl geçti? <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Çok anlamlı, çok duygulu ve coşkulu bir buluşmaydı.Moğollar’ın ilk
solisti Aziz Azmet, eski davulcu Ayzer Danga, Nejat Yavaşoğulları, Fuat Güner,
Harun Tekin, Hayko Cepkin, Hüseyin Turan, İlhan Erşahin, İzzet Öz, Nebil
Özgentürk, Yekta Kopan, Ezgi Aktan ve daha birçok isim bizimle birlikte sahnede
aldılar. Benim için de özel bir gece oldu.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Engin (Yörükoğlu ) için Nazım Hikmet’in ‘Günler’isimli şiirini
bestelemiştim. Konser gecesi Bülent Ortaçgil <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bu bestemi okudu ve sesine <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çok da uydu. Elimiz ayağımız tuttukça <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>müzik
yapmaya, böyle güzel konserlerimizle sevenlerimizin karşısına çıkmaya devam
edeceğiz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Engin vefat ettikten sonra Kemal
geldi. Böyle devam edip gidecek. Cahit ile ikimiz yaşlı; <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Emrah, Kemal, Serhat ise genç kuşaktan. ‘Biz göçüp
gidersek, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>siz devam edin’diyoruz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Moğollar bir misyondur,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yoluna devam edecek. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Son
sorularım size dair olacak. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Elektrik
Gramafon” isimli<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>eski<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İstanbul şarkılarını söylediğiniz güzel bir
plak çıkardınız.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çalışmanıza ilişkin
neler söylersiniz? <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Plak kültürünün, plak satışlarının yeniden yükseldiği bir
dönemdeyiz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bizim bu bildiğimiz Unkapanı
akbabaları, paradan başka hiçbir şey düşünmeyen, Türkiye’nin müzik kültürünü
mahveden adamların dışında yeni bir hareket başladı. Plak basan küçük firmalar <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kuruldu. Plak severler için sevindirici bir
gelişme bu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ben de kendim için bir plak <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yapmak istedim. Elektronik<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Gramafon albümümde 1920’lerin 30’ların<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>unutulmuş <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İstanbul şarkıları var. Şarkıları a<span style="background: white;">slına sadık kalarak çaldık.</span> <span style="background: white;">Haluk Önol, Emre Ekşi, Ayberk Kınık’la birlikte <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>adadaki <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>evimde şarkıları kaydettik . <o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="background: white;"><br /></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB233Angtp1dbZ_EuYSEdPUYOu44SyHFrndkW0gSAKA4oQzX1ie02dlnAOkaXxEADGwmlmDmY9r4_xFJSWxg1FnMP8Vl-Yxs0xGOJzkN_4ePiyCAVzFKX07KcypOSMv-AkhVjz2Hxc45U/s2048/Taner+%25C3%2596ng%25C3%25BCr+%25282%2529.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB233Angtp1dbZ_EuYSEdPUYOu44SyHFrndkW0gSAKA4oQzX1ie02dlnAOkaXxEADGwmlmDmY9r4_xFJSWxg1FnMP8Vl-Yxs0xGOJzkN_4ePiyCAVzFKX07KcypOSMv-AkhVjz2Hxc45U/s320/Taner+%25C3%2596ng%25C3%25BCr+%25282%2529.JPG" width="320" /></a></span></div><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><br /><span style="background: white;"><br /></span></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">“BİSİKLETE
BİNMEYİ ADADA ÖĞRENDİM”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Adalarla
tanışma ve adaya taşınma hikayenizden de söz eder misiniz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Rahmetli dayım Halim Üçyıldız<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Büyükadalı<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>idi. Balıkçıydı, çarşıda
tezgahı vardı. Çocukken tatillerimizde <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>dayımın yanına gelirdik. Bisiklete binmeyi burada
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>öğrendim. Büyüyünce pek gelemez olduk
ama adaları aklıma resmetmiştim. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Almanya’da<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>yaşadığım o soğuk kış günlerinde içimi ısıtmak için aklıma Adaların
muhteşem manzaralarını <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>getiriyordum
(gülüyor). Türkiye’ye döndükten sonra ise sık sık gidip geldim<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Adaya. Heybeliada’da<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>katıldığımız Hıdırelez şenliklerinde tanıştığım
Tolga Bektaş ‘Abi seni adalı yapacağız’ dedi. Ev buldular bana ve taşındım. Eski
Rum evlerinden kalma <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ufak ve şirin bir
yer. Müzik çalışmamı da buraya yapıyorum.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Eski bir gitaris olan Haluk Önol da Adada yaşıyor. Onunla yol arkadaşı
olduk. İşsiz güçsüz iki ihtiyar <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>alıyoruz
elimize gitarlarımızı çalıyoruz(gülüyor).<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><br />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></p>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-43761772154352789162020-12-07T07:10:00.001-08:002020-12-07T07:10:53.313-08:00Erkan Oğur: Anadolu müziği gazete gibidir, belgedir<p> </p><p class="xmsonormal" style="background: white;"><br /></p>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg09YMUyojBfJAnF5NQGpIxJ_IMpWw_8YtbS1vc0OcsjzRJZDcNk17lKKTLaz9psN1JdI6eLr9Qs5fHBpDYz6aei_qqO0XjmmHo3ev0UcOp-CoUoIkj1oV2Od5oGGfBLA6ARCgQ1prKmXE/s2048/Aysel-Erkan+O%25C4%259Fur.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1311" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg09YMUyojBfJAnF5NQGpIxJ_IMpWw_8YtbS1vc0OcsjzRJZDcNk17lKKTLaz9psN1JdI6eLr9Qs5fHBpDYz6aei_qqO0XjmmHo3ev0UcOp-CoUoIkj1oV2Od5oGGfBLA6ARCgQ1prKmXE/s320/Aysel-Erkan+O%25C4%259Fur.JPG" width="320" /></a></div> <br /><p class="xmsonormal" style="background: white;"> Röportaj: Temmuz 2017/ Kınalıada</p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"><i><br /></i></span></p><i style="background-color: white; color: #212121; font-size: 11pt;">“Dostluklar kurulsun, insanlar gülsün,</i><br /><p class="xmsonormal" style="background: white; text-align: left;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"><i>Son bulsun savaşlar, kimse ölmesi</i>n…”</span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Nesimi Çimen’in “Barış Güvercini” isimli türküsünü belki en çok
da Erkan Oğur’un sazından, sözünden dinledik, sevdik… “Sen benden gittin
gideli” şarkısına getirdiği yorum da ılık ılık akıp geçti içimizden… <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Erkan Oğur, doğup büyüdüğü Anadolu insanını
hiçbir zaman unutmadı. Onların acılarına, sevinçlerine, umuduma her daim ortak
oldu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Bebekten katil yaratan karanlığa”
sazı ve sözüyle ışık tuttu, tutmaya devam ediyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Türk sinemasının unutulmaz filmlerinden biri olan “Eşkıya”ya
unutulmaz bir müzik yapan Oğur, şimdi de “Mezarcı” filminin müziğiyle gündemde.
<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Sanatçı Erkan Oğur’u yakından tanımak istedik ve sıcak bir
Temmuz günü Kınalıada’nın yolunu tuttuk. Bizi evlerinde ağırlayan Erkan-Laden
Oğur çifti ile keyifli zamanlar geçirdik… <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Sanatçı Erkan Oğur’la müzik ve hayatta dair yaptığımız sohbeti
sizler için derledim. <o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">En baştan başlarsak, sazla,
müzikle nasıl tanıştınız?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Aslında ne zaman başladığımı ben de tam olarak hatırlamıyorum.
Çünkü çok ufak yaşlarda müziğe ilgi duymaya başlamışım. İki -üç yaşlarındayken radyoda
çalan şarkıları mırıldanırmışım, sanatçıları taklit edermişim. Kulağımın o
yaşlarda iyi olduğunu annem hep anlatırdı. Ufak yaşlarda müziğe karşı gelişen
algım, beş yaşında elime keman almamı sağladı. O yaşlarda boyu benden uzun bir “dede
sazım” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>vardı. İlk onunla çaldım.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sazı, Elazığ’ın Çorçuk Köyü’nden Alevi bir
akrabamız vermişti. Kemanı ise bizim soyumuzdan olan bir Türkmen
akrabamız hediye etmişti. <o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">“ENSTRÜMANLARIMI HEP
KENDİM YAPTIM”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Sizden önce müzikle
ilgilenen bir aile büyüğünüz var mıydı?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><a name="_GoBack"></a><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Hayır, bizim aileden müzikle ilgilenen kimse
yoktu. Kendi kendime çaldım, öğrendim. Babam asker kökenli bir doktordu.
Otoriterdi ve örf adetleri fazlasıyla önemserdi. Annem ise daha ılımlıydı ve
babamı müzik konusunda yumuşatarak bana destek olmaya çalışırdı. Müzikle
ilişkim derinleşince, babam elimdeki enstrümanları aldı. Ama ben ‘yasak’
dinlemeyecek kadar enstrümanları seviyordum. Kendi enstrümanımı kendim yaptım
ve gizli gizli müzikle uğraşmaya başladım. Elimde bir enstrüman varmış gibi bir
sopayı tutarak ya da zihinsel faaliyetle sesleri düşünerek müzik yaptığım
zamanlar da çok oldu. İlkokul çağına geldiğimde ise Ülkü öğretmenim kemanda
beni çalıştırmıştı. Kendisi keman çalmıyordu ama notaları öğreterek bana teknik
konusunda destek oldu. Çocukluğumda aldığım tek müzik eğitimi buydu. O
dönemlerin Elazığ’ında kemanı sırtında taşımak ayıptı. Sırtımda kemanla utana
sıkıla arka sokaklardan eve giderdim. Çok uzun yıllar sonra ise, 1980’de </span><span style="color: black; font-size: 11.0pt;">İstanbul Devlet Konservatuarı’nda Klasik
Türk Sanat Müziği üzerine okudum. Okulda yalnızca </span><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">ismini bilmediğim şeylerin isimlerini
öğrendim. Müziği yine kendi kendime öğrenmeye devam ettim.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">“GİTARDA PERDENİN ÇIKMASI
GEREKİYORDU”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Perdesiz gitarı, perdesiz
bağlamayı icat ettiniz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mevcut sazlar
ihtiyacı karşılamıyor muydu?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Çocukluğumuzda oyuncak alınmazdı, kendi oyuncağımızı kendimiz
yapardık. Enstrümanlar da oyuncağımdı, onları da kendi ellerimle yaptım. Tahtalara
çiviler çakar, tellerini takardım… Enstrümanlarım son şeklini hala almamıştır;
daha iyi sesi bulmak için her zaman heyecanla çalışırım. Perdesiz gitar
çalışmayı da bu çalışmalarım sonucunda buldum. Res gitar da çalıştım uzun
zaman. 70’li yıllarda Almanya’da yaşıyordum. O dönemde gitarla müzik
düşünmeyi belli ölçüde öğrenmiştim. Ama kafamda hep kendi yöremin
müzikleri, Türk sanat müziği ya da halk ağızları, deyişleri tınları vardı.
Gitarla pek olmuyor; çünkü perde sistemi daha çok Batı müziğine uygun. Anadolu
müziğini yapmam için perdelerinin çıkması gerekiyordu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Çocuk yaşta eğitim önemli
mi müzikte?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Çok önemli. Türkiye hükümetlerine bir önerim olacak: Bir çocuk
üniversitesi kurun. Anadolu’dan yaratıcı çocukları seçerek burada eğitin. Bu
eğitim müzik olabilir, matematik olabilir, madencilik olabilir… Bu üniversitede
eğitilecek <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çocukların üretimde çok iyi
olacağını göreceksiniz. Yetişkinlerden bir üniversite olamıyor çünkü.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">“ANADOLU MÜZİĞİ GAZETE
GİBİDİR, BELGEDİR”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>-Anadolu insanının müziğini yapıyorsunuz…<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Anadolu toprakları yaşamaya çok elverişli olduğu için bir
sürü insan üstünden geçmiştir. Kimi burada konaklamış kimi göçe
zorlanmış, kimi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yok edilmiş… Çok
yaşanmışlıklar, çok acılar var Anadolu’da. Müzikleri de bu yaşanmışlıkları
anlatır. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Anadolu müzikleri, gazete
gibidir, gerçektir. Döneminin yaşanmışlıklarını anlatır, belgedir… <o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Hrant Dink için de çaldınız.
<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Hrant bizim oralıydı. Beni severdi. Beni her gördüğünde Fırat’ı
sorardı. Bir gün beni Agos’un kütüphanesine soktu. Bu geniş kütüphanede Harput’la
ilgili çok eski bir kitap bulmuş ve incelemiştim. Trakya’dan Hakkari’ye kadar
tüm yerleşim yerlerinin istatistiki bilgilerini ve fotoğraflarını içeren
bir kitaptı. Hangi köyde kaç Ermeni, kaç<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>kilise, kaç cami, kaç okul vardı, hepsini bu kitaptan öğrenmiştim.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">- Nesimi Çimen’in
şiirlerinden de söylüyorsunuz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çimen’le
tanışıyor muydunuz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Nesimi Çimen’le çok haşır neşir olmadık ama müziğini iyi
bilirim. Söyleme biçimi, diyalektiği, ağzı çok ilgimi çekmiştir, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>beni her zaman etkilemiştir. Onun gibi olmayı
isterdim… Çimen’in oğlu Mazlu Çimen’i yakından tanırım.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">“APTALLIKLAR ÖZGÜRLÜKLERİ
KISITLAR”</span></b><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Türkiye’de sanat özgür
mü?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></b><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Sanatın özgürlüğü kısıtlanamaz ki. Sanat benim beynimin içinde
ve özgürlük sonsuz… Kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlayamaz. Ancak aptallıklar özgürlükleri
kısıtlar, yanlışlıklar özgürlükleri kısıtlar. Özgürlüklerin kısıtlanması
ahlaki bir problemdir.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="xgmail-msolistparagraph" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">-Müzik çalışmalarınızı daha çok nerede, hangi zamanlarda yaparsınız? </b><o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Müzik çalışmalarım için özellikle bir yer ve zaman
belirlemiyorum. Özellikle kendime bir zaman ayırıp da müzik yapayım demiyorum.
Bazen araba kullanırken, bazen bir ağacın gölgesinde oturup düşünürken ‘tını’lar
harekete geçer beynimde.<o:p></o:p></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Adada konser vermeyi
düşünüyor musunuz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">En son 8-9 sene önce Adalılarla Aya İrini’de biraraya gelmiştik.
Çok uzun zaman oldu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yine öyle bir
organizasyon olsa neden olmasın? Adalılarla yeniden bir araya gelmeyi çok isterim.
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Adalar çok değerli bir yer.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">
</b>Doğası çok güzel. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Böyle olduğu için
de çok ziyaretçi alan bir yer. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Gazeteniz
aracılığıyla insanlara şunu söylemek istiyorum. Lütfen biraz dikkat edelim,
doğamıza, çevremize biraz daha duyarlı olalım.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="xgmail-msolistparagraph" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;"> “LADEN SAYESİNDE
ADADAYIM”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">-Magazine kaçacak ama
Laden Acar’la Kınalıada’da mı tanıştınız? (Gülüyoruz)<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="xmsonormal" style="background: white;"><span style="color: #212121; font-size: 11.0pt;">Gereği Düşünüldü Müzik Tiyatrosu’nun orkestrasında çalıştığım
dönemlerde İzmir Balçova’ya gitmiştik. Laden’le orada tanıştık. Aynı otelin
kompleksini kullanıyorduk. Laden yüzme antrenörlüğü yapıyordu. Ben de
yüzmeyi çok seviyordum. Bakışıyorduk… (gülüyor) Adaları eskiden beri
bilirim ama Kınalıada’da yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Laden sayesinde
buradayım.</span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTiMuq3EKnhRZvvDlrkUdYRCeX2h2vxZ66YFe2Fk37ztQ7iOHRTulWhwMEIimkb4uIPTZsoK4nNBFLoPwVgHGlNYzpPtjD1lFRZaxXP1HHe9-3X0AbbIQXRZbRWKkfgYjcqWwe43xUmro/s2048/Erkan+O%25C4%259Fur+%25286%2529.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTiMuq3EKnhRZvvDlrkUdYRCeX2h2vxZ66YFe2Fk37ztQ7iOHRTulWhwMEIimkb4uIPTZsoK4nNBFLoPwVgHGlNYzpPtjD1lFRZaxXP1HHe9-3X0AbbIQXRZbRWKkfgYjcqWwe43xUmro/s320/Erkan+O%25C4%259Fur+%25286%2529.JPG" width="320" /></a></div><br /><p class="xmsonormal" style="background: white;"> Lacen Acar -Erkan Oğur</p>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-19245747761352264522020-12-07T06:58:00.001-08:002020-12-07T06:58:02.918-08:00Ediz Hun: Sanat ve bilim toplumları özgür kılar<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ76Za67EKuOEku5M4HcLY46ES5vw27F3DMddl0X67TTcQ21BTb3SrA-AtzT7kN8tR_7XfXsy0hl6Cmmh8tFzQccbeEDRKXFWV2hX5nt7Db8WOW7UWn1hAXyFuNHhbLBGOr2ZVyaAdgKQ/s2048/Ediz+Hun-Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ76Za67EKuOEku5M4HcLY46ES5vw27F3DMddl0X67TTcQ21BTb3SrA-AtzT7kN8tR_7XfXsy0hl6Cmmh8tFzQccbeEDRKXFWV2hX5nt7Db8WOW7UWn1hAXyFuNHhbLBGOr2ZVyaAdgKQ/s320/Ediz+Hun-Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7.JPG" width="320" /></a></div><br /><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.75pt; margin-bottom: 15.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 15.0pt; margin-top: 15.0pt; mso-outline-level: 2; vertical-align: baseline;"><span style="color: #3f3f3f;">Yeşilçam'ın yakışıklı jönü oldu hep. Geniş
kitleler tarafından hayranlıkla izlendi… O, sanatını bilimle, hayatla
bütünleştirdi. Daha güzel, daha yaşanılır bir ülke için siyasete atıldı, milletvekili
seçildi ve Çevre Komisyonu Başkanı oldu. Doğa sevgisiyle tanıdığımız sanatçı,
bilgi ve deneyimlerini üniversite dersliklerinde yeni kuşaklara aktardı. Beyaz
perdenin yakışıklısı, bugün 76 yaşında. Yıllar eskise de O hep genç kaldı. Ediz
Hun, genç bedeni, genç düşünceleri ve tebessümüyle dimdik karşımızda…</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 18.75pt; margin-bottom: 15.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 15.0pt; margin-top: 15.0pt; mso-outline-level: 2; vertical-align: baseline;"><span style="color: #3f3f3f; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-font-weight: bold; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Ediz Hun’u Büyükada'daki evinde ziyaret ettik. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla, titizlikle
yetiştirdiği kaktüsleriyle, misafirlere sırnaşan kedileriyle kendine kocaman
bir cennet bahçesi yaratan Ediz Hun ile hayata dair konuştuk.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 18.75pt; margin-bottom: 15.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 15.0pt; margin-top: 15.0pt; mso-outline-level: 2; vertical-align: baseline;"><b><span style="color: #3f3f3f; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Bu kadar genç kalmayı nasıl başardınız?</span></b><span style="color: #3f3f3f; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-font-weight: bold; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Yeme içmeme çok dikkat ediyorum. Ayrıca hareketli bir
insanım ve sporumu ihmal etmiyorum.<o:p></o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Sabahları<span class="m2638259346839514581s1"> yürüyüş
yapıyorum, ardından 300-400 metre yüzüp,<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>duşumu aldıktan sonra güne başlıyorum. Kimi zaman da bisiklete biner ya
da evimdeki jimnastik aletlerini kullanıyorum. Adada her yere yürüyerek
gidiyorum. Tüm bunların yanında, genç kalmamın nedeninin biraz da genetik olduğunu
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>düşünüyorum. Babam Çerkez, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>annem Rumelili.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yani Kafkas ve Balkan genlerini taşıyorum.
Bunlar kuvvetli genlerdir… <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Adayla tanışmanızın öyküsü nedir?<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Babam Büyükada Tepeköy’de ev yaptırmıştı. 1960
senesiydi. 1 Mayıs’ta buraya taşındık, 27 Mayıs’ta da ihtilal oldu… O
dönemlerde lise öğrencisiydim. Vapurla İstanbul’a gide gele bitirdim okulu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Şu an yaşadığım bu evi, annemin önerisiyle
yaptırdık. Annem ve babam Tepeköy’deki evde oturmaktaydı. Annem buraya denize
girmeye geliyordu. Burası bir arsaydı. Arsayı almamı bana tavsiye etti, aldık
ve bu evi yaptırdık. Daha sonra annemler bir üst kata geldiler… O günden bu
güne burada yaşıyoruz. 56 yıldır adadayım. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Şu an </span></span><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">bu
evde eşim Berna ile <span class="m2638259346839514581s1">yaşıyoruz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kızım Bengü üst katta çocuklarıyla yaşıyordu.
Şimdi yurt dışındalar. </span></span><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Kızım Bengü de,
Malta’da yaşayan oğlum Burak da evli. Oğlumun ve kızımın 2’şer erkek çocukları
var. 4 erkek torun, bir türlü kızı bulamadık, bulsak çok iyi olurdu.</span><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"> Kız çocuk çok tatlıdır çok sevimlidir.</span></span><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"> <span style="background: white;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Asıl yaşadığınız ev Göztepe’de miydi?<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Evet.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Buraya boş zamanlarımda geliyorum, çünkü
yoğun bir çalışma tempom var. Üniversitede ders veriyorum,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yurt içinde ve yurt dışında<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>konferanslara katılıyorum. Çok hareketli bir
adamım. Yerimde hiç oturmam.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Şu an Okan Üniversitesi’nde misiniz?<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Norveç’te
okudum. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Branşım biyokimya. 1983’ten
itibaren ders veriyorum. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İstanbul’da ders
vermediğim üniversite kalmadı gibi. Marmara Üniversitesi’yle başladım, sonra
Maltepe Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi derken şimdi de
Okan Üniversitesi’ndeyim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Sınıfta nasıl bir Ediz Hun var?<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Öyle
havalara giren biri değilim, natürel biriyim. Dolayısıyla derste her türlü
rahatlığı veririm talebelerime. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sunumlar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hazırlatıyorum, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hoca sizsiniz, anlatın, diyorum.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir forum gibi geçiyor derslerimiz. Yoksa
dersi anlatıp güle güle demiyorum talebelerime. Prensibim dersin
öğretilmesidir. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Sanat, eğitim, siyaset… Çok yönlü bir insansınız?<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Sanat
ve bilim çok önemlidir. Sanat ve bilim bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki
kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Sanat ve bilime ehemmiyet
vermemiz lazım. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yurtdışında üniversite
okudum. Hem Almanya’da hem Norveç’te yaşadım. Bilime ve sanata çok ağırlık
verirlerdi. Bizde varsa yoksa siyaset.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Ben siyasete girdim ama bir amacım vardı. Çevreyle ilgili yoğun
çalışmalar içerisine girdim. 1999 genel seçimlerinde Anavatan Partisi’nden
İstanbul Milletvekili seçildim, ardından Çevre Komisyonu Başkanı oldum. Doğaya
çok önem veririm…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Bu güzel bahçeniz, kaktüs koleksiyonunuz bu anlayışınızın
ürünü olmalı.<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Çocukluğumdan beri
hayvanlara ve bitkilere çok düşkündüm zaten. Hobi olarak bunu yapmaya devam
ediyorum. Kaktüsün Türkiye’de de dünyada da çok meraklısı var. Hatta Türkiye’de
bir derneği de var. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Benim kaktüslerim
çok çeşitli.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İsterim ki Büyükşehir
Belediyesi kaktüslere biraz eğilsin ve adada bir kaktüs bahçesi oluştursun.
Yani kaktüslere bir saha ayırmalı ve bu yer camekan yapılmalı… Bütün ülkelerde
bu böyle. Halka hizmet vermek için kurulan belediyelerin doğaya, çevreye önem
vermesi, bilime katkı sunmaları lazım.<o:p></o:p></span></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">“HAYVANLARI SEVMELİYİZ, BİZE İHTİYAÇLARI VAR”<o:p></o:p></span></b></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Evde çokça kedi var, onları seviyorsunuz belli ki.<o:p></o:p></span></b></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Bitkiler gibi
hayvanları da çok severim, onlara saygı duyarım. </span><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Onların da bir onuru var, onlar da birer canlı. Hayvanlara
ne kadar iyi muamele ederseniz karşılığını o kadar alırsınız. Kedi, köpek
ayrımı yapmıyorum ama köpek daha yakın, evlat gibi oluyor. Çünkü hep yanınızda
gözlerinizin içine bakıyor… Bir köpeğimiz vardı, öldü. Ondan sonra bir daha
almadım. Kedi biraz daha özgür bir hayvan. <o:p></o:p></span></span></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Ama adalarda kediler açısından bir dram yaşanıyor. Yazlıkçılar
geliyorlar, eğleniyorlar bu arada da kedilere bakıyorlar. Çocukların okulları
başlayınca da adadan gidiyorlar ve geriye kedilerini bırakıyorlar. Bırakılan bu
kediler yemek bulmak için sokaklarda dolaşıyorlar. Adada kalanlar bakmak
durumunda kalıyor tüm kedilere. Biz de aç kedileri besliyoruz. Her gündoğumu ve
günbatımında sokağa çıkıp onlara mamalarını veriyoruz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Tedaviye, bakıma ihtiyacı olanları eve
getiriyoruz. Bizde mesela gözü görmeyen, yaralı, hasta kediler var. Hiçbir
ayrım yapmadan hepsine evimizin, bahçemizin kapısını açıyoruz. Hayvanlara <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kötü muamele edenlerle de <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>var gücümle mücadele ediyorum. İnsan olmanın
en önemli görevlerinden biri de farklı sınıflarda olan canlılara yakın ilgi
göstertmektir.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Onları sevmeli, onlara saygı
duymalıyız.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">“AYRIM YAPMADAN BİRBİRİMİZİ KUCAKLAMALIYIZ”<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">İnsanı
da sevmeliyiz. Yaşamın amacı sevgi olmalıdır. İnsanlarımız değişik ırklardan gelmiş
olabilirler: Türk, Kürt , Çerkez Makedon, Giritli, Laz, Gürcü, Bulgar göçmeni
olabilirler. Dil, din, ırk ayrımı yapmadan birbirimizi sevmeliyiz.</span></span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ben aktörüm. <span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black;">Kimisi benimle aynı
filmde rol almış olan Filiz’i beğenir, kimisi Hülya’yı, kimisi Fatma’yı ya da Türkan’ı.
Yani zevkler farklı olabilir. Siz kırmızıyı seversiniz, ben sarıyı, o maviyi.
Önemli olan, bu farklılığımızla herkesi kucaklamaktır.<o:p></o:p></span></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">“TELEVİYON İZLEMİYORUM…”<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Ülkemizde
son zamanlarda çok kötü hadiseler yaşandı ama inşallah bu son olur. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>15 Temmuz hepimizi derinden üzmüş ve
yaralamıştır… Ben de bir babayım.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir
insan yetiştiriyorsunuz <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>20- 25 yaşına
kadar. Sonra bazı şeyler oluyor ve evladınızı kaybediyorsunuz. Çok ama <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çok acı… Televizyon izleyenler beni bağışlasın,
Temmuzdan beri televizyon izleyemiyorum. Şiddet içerikli haberlerle vücudumun kimyası
bozuluyor…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-İnsanlar sizi seviyor. Bu sevgi Adalarda günlük
yaşamınıza nasıl yansıyor?<o:p></o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></b></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Motorlarda,
konferanslarda fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kimseyi kırmam, gayet samimi bir şekilde
sarılıp fotoğraf çektiririm. Çünkü halkın sevgisi her şeyden öndedir. </span></span><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">“YEŞİLÇAM, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ROMANTİK BİR
DÖNEMDİ”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></b></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">-Yeşilçam’a dönersek, neler söylersiniz?<o:p></o:p></span></b></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"> O dönem
farklıydı. Yeşilçam çok iyiydi. Romantik bir dönemdi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çünkü o dönemler teknoloji bu aşamaya
gelmemişti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İnsanların </span><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">daha farklı yaşantıları vardı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Televizyon yokken insanların tek eğlencesi
radyodaki güzel sohbet programları idi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bütün Anadolu’da yalnız şehirlerde değil
kışlık sinemalar, yazlık sinemalar vardı. İnsanlar topluca gidip film izlerlerdi…
Ama bugün Yeşilçam perdelerini kapatıyor… Yeşilçam aktörleri bir bir azalıyor:
Tanju’yu ve Tarık’ı kaybettik. Şu an hayatta olan en yaşlımız 1927 doğumlu
Eşref Kolçak.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><b>“TARIK
AKAN HAYATA BİR MESAJ BIRAKTI”</b><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Tarık
Akan çok düzgün, çok efendi, terbiyeli, kendini bilen bir insandı.
Davranışlarında, konuşmalarında hiç aşırılıklar olmazdı. Aktörlüğü de çok iyi,
başarılıydı. Filmlerde rol almış ve başarılı bir şekilde rolünü üstlenmiş bir
kardeşimizdi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Aktörlüğü kadar eğitimci
olması da çok önemlidir.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Tarık
Akan, nasılsa bir yere geldim, yan gelip yatayım’ demedi. O, daima çok çalıştı.
Hayat mesaj bırakma yeridir. Tarık, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>o önemli
mesajı vermiş biridir. Halk onu çok sevdi. Bunun yansımasını cenazesinde de
gördük. Herkes oradaydı. Çok kalabalıktı… Türk sineması için büyük bir kayıptı.
Mekanı cennet olsun.<a name="_GoBack"></a><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span class="m2638259346839514581s1"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTNEDXWtPBpijiQfrwJzStloapxuBpvoHp_tvzl0X-OAwNf2KcWHNYsGYRg5ixs2it0515DLm1pBfKDnw_ktBlADeYUMBJ3dvL5LnVR3VC2iX8_dqYrprwD60c2F1ASuOlqdB_vA7F_ro/s2048/gazeteedizhun.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1448" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTNEDXWtPBpijiQfrwJzStloapxuBpvoHp_tvzl0X-OAwNf2KcWHNYsGYRg5ixs2it0515DLm1pBfKDnw_ktBlADeYUMBJ3dvL5LnVR3VC2iX8_dqYrprwD60c2F1ASuOlqdB_vA7F_ro/s320/gazeteedizhun.jpg" /></a></div><br /><p></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p1" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="m2638259346839514581p2" style="background: white; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><o:p> Röportaj: Ekim 2016 /Büyükada</o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>
<p style="background: white; line-height: 16.5pt; margin-bottom: 7.5pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span style="color: #333333; font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><o:p> </o:p></span></p>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-69126121569442561192020-12-07T06:16:00.009-08:002020-12-07T07:00:00.030-08:00Enis Fosforoğlu:Kapitalizm sanatı esir aldı<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtAlabZRUSXy3eeII9j28lw7iWVKnToef5eKMHvfPMbGJFDmQfzPSBajGyWVrfWt89d5pw9qKbmAIU4Bsx7NVLbs2WF3pA797ntkQ2hXHoSMpcbbA_sE-LRyRwkNBQ5b-WWcbv5GnRCgk/s2048/Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7-Enis+Fosforo%25C4%259Flu.JPG" style="display: block; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img alt="" border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1365" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtAlabZRUSXy3eeII9j28lw7iWVKnToef5eKMHvfPMbGJFDmQfzPSBajGyWVrfWt89d5pw9qKbmAIU4Bsx7NVLbs2WF3pA797ntkQ2hXHoSMpcbbA_sE-LRyRwkNBQ5b-WWcbv5GnRCgk/s320/Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7-Enis+Fosforo%25C4%259Flu.JPG" /></a>
</div>
Enis Fosforoğlu iki yılı aşkın bir zamandır Büyükada’da yaşıyor. O, her ne kadar
“adaya dinlenmek için geldim” dese de, zamanını burada dolu dolu geçiriyor;
sanatını hayatla buluşturmaya devam ediyor. Fosforoğlu, bir yandan adada açtığı
“İnsan Atölyesi”nde eğitimler veriyor, diğer yandan da Kadıköy Moda’daki
tiyatrosunun sezon açılışını yapacağı yeni oyununa hazırlanıyor. Tiyatrocu Enis
Fosforoğlu ile atölyelerini gerçekleştirdiği Adalar Kent Konseyi’nde buluştuk.
Adayı, atölyeyi, sanatı, Türkiye’yi kısacası hayata dair konuştum… <div><br /></div><div><b>Adayla ne zaman tanıştınız?</b></div><div><br /></div><div>
Gençlik yıllarımda tanışmıştım. Galatasaray Lisesi’nde okurken, hafta sonları
arkadaşlarımla adalara gelirdik. Ada günlerimiz çok keyifli geçerdi… Ama
mesleğim gereği, uzun süre buradan kopuk yaşadım. Hayatımda 12 yıl Ankara var (
Konservatuvar ve Devlet Tiyatrosu ). 1980 yılında İstanbul’a döndüm ve Kadıköy
Moda’da özel tiyatromu açtım. Halen kendi tiyatromda mesleğimi icra ediyorum.</div><div><br /></div><div><b>Şu an Adada yaşıyorsunuz ama değil mi?</b></div><div><br /></div><div>
Evet. Ruhsal olarak kendimi yorgun hissediyordum. Buranın bana iyi geleceğini
düşündüm. Öyle de oldu. İki buçuk yıldır eşim Feride ile Büyükada’da yaşıyoruz. </div><div><br /></div><div><b>Gençliğinizde geldiğiniz adayı bulabildiniz m</b>i? O gençlik yıllarımın
adası olmasa da, ada her zaman adadır, güzeldir. Oksijen var bir kere; onu
hissediyorsunuz. Ama sosyolojik havasını sorarsanız, tabi biraz farklılaşmış…
Ülkeden soyutlanamaz hiçbir şey. Ülkede nasıl değişiklikler yaşandıysa, ada da
bundan nasibini almış… </div><div><br /></div><div><b>Adada daha çok neyin eksikliğini hissediyorsunuz?</b> </div><div><br /></div><div>Adada eksik olan şey, bir araya gelmek. Çok ‘romantik’ kalıyoruz. Oysaki adada
bir araya gelmeyi başarabiliriz… Ama bunun için çabalayan güzel insanlar da var.
Özellikle ada kadınlarının çabasını görmek gerek. Çaba var ama henüz bir güç
haline gelinememiş, bunu görüyorum. Sistem bizi yalnızlaştırmayı başardı. Bu
yalnızlığı üstümüzden atmalıyız… </div><div><br /></div><div> <b>Atölyelerinizi Adalar Kent Konseyi’nde yapıyorsunuz. Size salonlarının
kapısını açan Konsey ile tanışmanız nasıl oldu?</b></div><div><br /></div><div>
Bahsettiğim o güzel insanlar, çeşitli etkinlikler düzenliyorlar, ben de bu
etkinliklere gelerek burayla tanıştım. Ada insanı için bir şeyler yapmak
istediğimi söyledim. Sevindiler… Belediye ile de görüşmelerimiz sürüyor.
Belediye, yer tesis edebilir sanatçılara. Ama ne yer ne de bütçe var, diyor.
Anlıyorum ama bir şeyler yapmak isteyen sanatçı zaten büyük paralar talep etmez
kimseden… Sanatçılar için imkanlar tanınmalı, yaratılmalı… Adalar, neden kültür
sanat adına kurtarılmış, parmakla gösterilecek bir yer olmasın? </div><div><br /></div><div> <b>Atölyenizde tiyatro üzerine mi eğitim veriyorsunuz?</b> </div><div><br /></div><div>Kendini ifade etme atölyesi… Adına “insan atölyesi” dedim. Okullarda
edinemediğimiz donanımı burada sağlayacağımız bir atölye yapmaktı amacım.
Diksiyon, kendini ifade etme, anlatım, hayatla barışık yaşamak... Bütün bunları
burada drama sanatıyla hayata geçirmeye çalışıyoruz. Atölyeye gelen insanların
illa ki sanatçı olması şart değil. Ev hanımları da geliyor, başka alanlarda
tahsilini yapan öğrenciler de… Eğitimleri ben veriyorum. Halk Televizyonu’nun
spikeri Tuba Emlek de diksiyon derslerinde katkı sundu. Eğitimler sonucunda
öğrencilerime sertifika veriyoruz. </div><div><br /></div><div> <b>Drama kimlere gerekli?</b></div><div><br /></div><div>
Drama, ihtiyacı olan herkes içindir. Doğuş Üniversitesi’nde ders verdiğim
dönemlerden bir anımı paylaşacağım sizinle. Drama dersine her branştan öğrenci
katılıyordu; avukat olmak isteyen, mühendis olmak isteyen, öğretmen olmak
isteyen… Bunların arasında Diyarbakırlı olan bir öğrencim vardı. ‘Okuduğun bir
bölüm var, tiyatrocu olmayacaksın ama drama sana çok şey sağlayacak, belki baba
olarak, belki de eş olarak hayatta faydasını göreceksin’ dedim Ona. İkna oldu,
devam etti derslere. Birlikte çalışmaya başladık. Klasiklerden, modernlerden
bölümler veriyordum öğrencilerime; ya tipine uygun ya da tipinin tam tersi
çalışmalar. Diyarbakırlı öğrencime de Hamlet’i verdim. ‘Olur mu Hocam?’ dedi.
‘Neden olmasın? Kendini bir prens olarak da Hamlet olarak da düşünme. Senden
öyle bir oyunculuk beklemiyorum. Aileni darmadağın etmiş faşist bir kral var ve
sen bütün bunları yaşayan iyi bir çocuksun’ dedim. Benimsedi ve bütün
duygularıyla oynadı. Mezun oldu. Aradan altı yedi ay geçti. Bir yaz günüydü,
telefonum çaldı. Numarayı tanıyamadım. Açtım. ‘Hocam ben Diyarbakırlı Hamlet’
dedi kendine özgü şivesiyle. Çok duygulandım… </div><div><br /></div><div>Drama eğitimine herkesin ihtiyacı var. Bir gazetecinin, bir kasiyerin, bir
öğrencinin… Büyük bir market çalışanlarına müşterilerine karşı “güler yüzlü
olma” eğitimi verdiğim zamanlar da oldu. Kapitalizm paraya endeksli hayatlar
sunuyor ve sunduğu bu hayatta herkes birer oyuncu aslında. Sahnede herkes
sıkıntılarını bir tarafa bırakıp başka birini oynuyor… Eğitim verdiğim o büyük
marketin deposunda halen “ sahneye çıkıyorsun gülümse” yazısı var. </div><div><br /></div><div> <b>Televizyonu, dizileri bıraktınız mı? </b></div><div><br /></div><div>
Beni toplu taşıma araçlarında, sokakta gören insanlar da niye televizyona
çıkmadığımı soruyor. Hayatım boyunca mesleğimde ilkeli oldum, istemediğim
yerlere çıkmadım. Teklifler almaya devam ediyorum, karşıma sevdiğim bir senaryo
çıkarsa neden yer almayayım? Ama bugün baktığımızda başka piyasalar oluştu.
Vahşi kapitalizm, ülkeyi maalesef kültür sanatta da esir aldı. </div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDPXJZmSZaTlfFGLhNklK7IBURa4DzqQ6LMUDA7q2AeDEkJOvFYG9oUbcvqTGaFj_iKeg-joL0MA23Fs94fsWDN4WhBicEYGf-WUMa8WIp6shGl6z0ML-W8IqcB9M-LIySqVynxannNjs/s2048/Enisss+%25282%2529.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDPXJZmSZaTlfFGLhNklK7IBURa4DzqQ6LMUDA7q2AeDEkJOvFYG9oUbcvqTGaFj_iKeg-joL0MA23Fs94fsWDN4WhBicEYGf-WUMa8WIp6shGl6z0ML-W8IqcB9M-LIySqVynxannNjs/s320/Enisss+%25282%2529.JPG" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div><br /></div><div> <b>Sizi yeni bir tiyatro oyununda görecek miyiz peki?</b></div><div><br /></div><div>
Çok yakında tiyatromun perdelerini tek kişilik bir oyunla açacağım. Türkiye’yi
anlatan bir oyun olacak. Yazın oyunumu adaya getirmeyi düşünüyorum ama oynayacak
yer yok. Büyükada’da eskiden muhteşem bir açık hava tiyatrosu vardı. Bugün o da
yok. Adanın, denizi var, havası var, doğası var ama önemli olan tüm bunları
insanla yaşamak. Köşküne çekilen insanlar olmamalıyız. Sosyal hayatı biran önce
oluşturmalıyız. Kültür sanatı ıskalamamak gerek. </div><div><b><br /></b></div><div><b> Iskalayan halk mı peki. Hükümetin bunda rolü yok mu sizce?</b> </div><div><br /></div><div>Hükümetlerin mutlaka bir kültür politikası olması lazım. Bunu parti olarak
söylemiyorum; hükümete kim gelirse gelsin, bu politikanın oluşturulması lazım.
Türkiye daha aydın, daha eğitimli olsa Avrupa’ya kafa kaldırır. Cep
telefonlarının fazlalığıyla değil, bilimle, sanatla, kültürle ilerler insanlık.
Daha uygar bir toplum için kültür sanat ciddiye alınmalı, bunun için bir an önce
bir politika oluşturulmalı. Bu yapılırsa, ülke olarak bütün olumsuzlukları
aşabiliriz. Atatürk’ün dediği gibi, Türk halkı zekidir. Ama şu an halka aptal
muamelesi yapılıyor. </div><div><br /></div><div> <b>Yeni bir yıla giriyoruz. Daha güzel bir dünya, daha güzel bir ülke umudunu
taşıyor musunuz?</b></div><div><br /></div><div>
Umut hep vardır. İnsan yaşayamaz umutsuz… Ama umudu hayata geçirmek için
farkında olmak, farkındalık yaratmak lazım. Farkında olan çok insan var aslında
ama sessiz bir çoğunluk olarak. Birbirimize el veremediğimiz için sessiz
çoğunluğuz. O zaman da bölüp parçalıyorlar, yalnızlaştırıyorlar bizi. Günlük
ihtiyaçlar içinde ideallerini hayata geçiremiyorsun. Bir bakıyorsun yalakaya
gidiyor iş. O zaman da düzenin sanatçısı oluyorsun. Çünkü direnmiyorsun…</div><div><br /></div><div><b>Röportaj: Kasım 2016 /Büyükada</b></div>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-29802865676938351162020-12-06T08:08:00.021-08:002020-12-07T05:35:40.965-08:00Şarkımızı söylemenin zamanı…<div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTuSLxKpSq8q8_8BajQ3TKXbRO2uXfUlKWnr-8u1pX4fOvaGRIeNl3QyJcXsp0VequP-w4O-PsWG-Holl7MhoA5rq0mYLxdi3oCrVbHwinKCqUHIkc_NVxDXkstYv03xsSrvmxmgwYX3w/s505/maskeli-isci.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="306" data-original-width="505" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTuSLxKpSq8q8_8BajQ3TKXbRO2uXfUlKWnr-8u1pX4fOvaGRIeNl3QyJcXsp0VequP-w4O-PsWG-Holl7MhoA5rq0mYLxdi3oCrVbHwinKCqUHIkc_NVxDXkstYv03xsSrvmxmgwYX3w/s320/maskeli-isci.png" width="320" /></a></div><br />Çok ama çok
uzun zaman oldu içimi dökmeyeli, kendime ait cümleler yazmayalı...</span><span style="font-size: 12pt;">Günlük hayatın koşturmacasından, rutin iş
hayatından, belki de içinde bulunduğumuz kasvetli günlerin yarattığı üşümekten, bilemiyorum.</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Bildiğim tek şey var; o
da</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">artık bu lüksümden</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">kurtulmam gerektiği.</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Evet, ‘lüks’ diyorum; çünkü</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">şikayet etmenin, kendime çekilmenin, salt
düşünmenin</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">ya da susmanın zamanı değil
bu zaman. Aksine çok konuşmanın, yüksek sesle konuşmanın, haykırmanın
zamanı.</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Öyle tek başına da değil, hep
bir ağızdan, bağırarak...</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><b style="font-size: 12pt;"><i>“Fakat
artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek
istiyorum”</i></b><span style="font-size: 12pt;"> diyen büyük usta Nazım’ı da anarak.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt;"><br /></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Dünyanın,
insanlığın<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Covid-19 salgınıyla mücadele ettiği şu zor günler, bana olduğu gibi size de başka bir mücadelenin
gerekliliğini bir kez daha hatırlatmadı mı? Asıl hastalığın çarkın kendisinde
olduğunu bir kez daha görmedik mi? Çark döndükçe içindekilerini de beraberinde
sürükleyecek,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ufaltacak, öğütecek<span style="mso-spacerun: yes;"> , </span>yavaş yavaş öldürecek. Tüm bunları
biliyorum, biliyoruz ama yine de kabuğumuzdayız.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kabuğu kendi ellerimizle kırıp<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>içinden kurtulmasak eğer, dişli çark bizi o kabukla<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>birlikte
parçalayıp atacak...</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">***</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt;">Aralık ayının ilk hafta sonu bugün.</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Evdeyim. Türkiye evde. Mevcut koşullarda, salgından kendimizi
korumanın en güvenilir önlemlerinden biridir</span><span style="font-size: 12pt;"> evde kalmak. Sadece hafta sonları da değil,
tehlikeyi atlatana kadar izolasyonda olmalıydık.</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">Ama bunu da istemedi sistemin çarkını döndürenler. Çünkü biliyorlar ki biz evlerimizde kalırsak bu çark duracak. </span><span style="font-size: 12pt;">Her birimizin ölümüyle sonuçlansa da o çark dönmeli onlar için.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt;"><br /></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Onlar bizim
gücümüzün farkındayken neden biz kendi gücümüzü küçümsüyoruz? Çocuğuyla,
yaşlısıyla, hastasıyla<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>fabrikalarda,
tarlalarda, inşaatlarda, sokaklarda çalışacak kadar güçlü olan, emeğiyle yaşamı var eden bizler kendimizi neden göremiyoruz? </span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"> Neden<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ekmek<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>kavgamızı<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>umutla taçlandırmıyoruz
ve bu umudu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>güneşli yarınlarla buluşturmuyoruz?
Neden?!!</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt;">Sonu
gelmeyen</span><span style="font-size: 12pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">sorularımın, sorularımızın
yanıtı bizde, kapitalizmin ölümcül olduğunu bilen hepimizde.</span></div><div style="text-align: left;"><h4 style="text-align: left;"><span style="font-weight: normal;"><span style="font-size: 12pt;">Covid-19 salgınıyla mücadele ederken, bize</span><span style="font-size: 12pt; mso-spacerun: yes;"> </span><span style="font-size: 12pt;">yeni bir
hapishane hazırlayan</span><span style="font-size: 12pt; mso-spacerun: yes;"> </span><span style="font-size: 12pt;">bu çarkın
ninnilerini</span><span style="font-size: 12pt; mso-spacerun: yes;"> </span><span style="font-size: 12pt;">dinlemeyi artık bırakmanın
zamanı. Kendi şarkımızı yazıp söylemenin tam da zamanı.</span></span></h4><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> <br /></span></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><p style="text-align: left;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> <br /></span></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> <br /></o:p></span><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-77395115357027886342017-01-09T03:29:00.002-08:002021-01-22T06:52:55.390-08:00<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRO02M3etFbFtc2RM8D4F0wNVFLzdtuAMMe3UIS3g3VVKzjWKMlxTMHBn0j4JqExnUk_7vyAjSTDNdJz9Cp67p6C7IzKHmhwg6lQiP-N7iqWo8_-2qyKU4d2hKiHVl5r2IcJfNMJXfEEc/s1280/Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7+%25287%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="1280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRO02M3etFbFtc2RM8D4F0wNVFLzdtuAMMe3UIS3g3VVKzjWKMlxTMHBn0j4JqExnUk_7vyAjSTDNdJz9Cp67p6C7IzKHmhwg6lQiP-N7iqWo8_-2qyKU4d2hKiHVl5r2IcJfNMJXfEEc/s320/Aysel+K%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7+%25287%2529.jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 7.5pt; mso-outline-level: 1;"><b><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-font-kerning: 18.0pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 7.5pt; mso-outline-level: 1;"><b><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-font-kerning: 18.0pt;">‘DUYMAZDI HİÇBİR ALLAH’IN KULU
ÇIĞLIĞIMIZI’ <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;"><span style="mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p> </o:p></span>Meslektaşlarımızla
dayanışmak amacıyla başlattığımız Haber Nöbeti’nin 4. Grubu olarak iki gündür
Diyarbakır’dayız. Sokağa çıkma yasağının olduğu, insanların sokak ortasında
vurulduğu, evlerinin bodrumlarında katledildiği topraklarda. Kiminin “bölge”,
kiminin “Kürt illeri” kiminin “orası” kiminin "bölge" dediği topraklardayız. <b>Adına
“Diyarbakır” denilen, ancak burada yaşayanlar için ismi hiçbir zaman
“Diyarbakır” olmayan Amed’de</b>. Burası, Türkiye’nin diğer yarısına hiç
benzemiyor. Coğrafyasıyla, diliyle, kültürüyle, hatta acılarıyla bambaşka bir
yer. Ne İstanbul’dan baktığımız gibi ne de “havuz medyası”nda yazıldığı gibi.
Burası başlı başına bir ülke. Ama ne bağımlı ne de bağımsız. Gördüğü zulüm ve
acılarıyla bağımlı; direnişi ve umuduyla özgür.</p><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">Diyarbakır’a adımımızı
atar atmaz ölüm haberi karşıladı bizi. Cizre’de vurulan ve yaralı halde bir
bodruma sığınmak zorunda kalan Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat
Aktaş hayatını kaybetmişti. Bize haberi veren Özgür Gazeteciler Cemiyeti
Eşbaşkanı Hakkı Boltan’ın yüzündeki, gözlerindeki acıyı tarif etmeye kelimeler
yetmez… Bu acı haberi aldığımızda Haber Nöbeti ekibinden bir grup
arkadaşla basın aracında, halkın yapacağı yürüyüşe gitmek için yola çıkmıştık.
Radyoda İlkay Akkaya, “Amed şehrim benim, sende kaldı tüm düşlerim” diyordu.
Rohat’ın da düşleri Amed’de saklı kalmıştı. Üzgünüz… Duygular duyguları,
düşünceler düşünceleri kovalıyor<b>… Sonra Ape Musa çıkıp haykırıyor öfkesini,
“O iklimde kalırdı acılar, duymazdı hiçbir Allah’ın kulu çığlığımızı. Ve
dağlara sevdalanırdık…”</b></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">İçimizdeki buruklukla,
yürüyüşün yapılacağı Dağkapı Meydanı’nda indik. Halk öfkeli, polis her zamanki
gibi saldırmaya hazır. Sur ’un öteki tarafından da top ve silah sesleri…
Yürüyüş başlamadan polis saldırısı başladı. Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri
Ayşe Sürme yanı başımızda yere düşüyor. Hastaneler yaralıları ağırlıyor…</p><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">Sur’da sokağa çıkma
yasağı bugün 85’inci gününde sürüyor. Yasağın sürdüğü üç ayrı mahallede
çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar evlere, bodrumlara hapsedilmiş. Mahsur
kalanlar arasında yaralıların olduğu bilgisini de alıyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">Bölgede yaşam nöbetini
sürdüren sanatçılar, hukukçular, hekimler, öğretmenler, iş insanları,
insan hakları savunucuları, yaşam hakkını savunan herkes, sokağa çıkma
yasağının kaldırılmasını ve mahsur kalan insanların bir an önce tahliye
edilmesini istiyor.</p><p class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">Bugüne kadar yaşanan
ölümlere rağmen yetkililer bu taleplere kör, sağır… Yasağın sürdüğü sokak
başlarındaysa, yüzleri gözleri kapalı özel timler, duvarlarda keskin
nişancılar. Burası Amed. Sur’ların arasında umudun yeşerdiği yer.</p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 12.0pt;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsOP3hgt3yE6h4sjhyphenhyphenB_5VRsDzAnHYXOS2iCE_h-QmNgxaaP1YVApzdD1Zs5a_I8mWJDskHu6uPd27UydDAZC5qJBQhtOO0Qh5J8lCxnnGvXSuZDjyVOQ5kbIICUGzvZ6wjPOl_OYYviY/s1990/gazeteciler_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1323" data-original-width="1990" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsOP3hgt3yE6h4sjhyphenhyphenB_5VRsDzAnHYXOS2iCE_h-QmNgxaaP1YVApzdD1Zs5a_I8mWJDskHu6uPd27UydDAZC5qJBQhtOO0Qh5J8lCxnnGvXSuZDjyVOQ5kbIICUGzvZ6wjPOl_OYYviY/s320/gazeteciler_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" width="320" /></a></div> <div> Bu haber, Haber Nöbeti bloğuyla birlikte <a href="https://www.demokrathaber1.net/duymazdi-hicbir-allah-in-kulu-cigligimizi-makale,8832.html"><span style="color: windowtext;">Demokrat Haber</span></a>’de yayımlandı.<div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5A_Ph3JDCnOjyR6aT1qzpPl8xxnXq-wzM277AovKNay2gcGJO3JjhyphenhyphenEteBQvW0nwAOhxUtxOn9Uvx8nLfD6xwIItF0Jm1aHdBC9LsBVDm5WHxzhyphenhyphenWGxsf7Kf_kvKVBV653CGPsHMM6vQ/s2048/kad%25C4%25B1n+ve+%25C3%25A7ocuk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1362" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5A_Ph3JDCnOjyR6aT1qzpPl8xxnXq-wzM277AovKNay2gcGJO3JjhyphenhyphenEteBQvW0nwAOhxUtxOn9Uvx8nLfD6xwIItF0Jm1aHdBC9LsBVDm5WHxzhyphenhyphenWGxsf7Kf_kvKVBV653CGPsHMM6vQ/s320/kad%25C4%25B1n+ve+%25C3%25A7ocuk.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgedfCuexxPD4wqmT7ZdCN7_8mW5knVmuSm35GGvHFlB0oj_xQEGeDHMOIQ2qaBh6TYhlR0_H4-DrErvPjQVZE9XWtg25sw9H9TLA8y3TkPXvl78d0XFJcFHyf6l7q0c7Vyp9FiRZCdt8w/s2048/kad%25C4%25B1nlar_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1362" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgedfCuexxPD4wqmT7ZdCN7_8mW5knVmuSm35GGvHFlB0oj_xQEGeDHMOIQ2qaBh6TYhlR0_H4-DrErvPjQVZE9XWtg25sw9H9TLA8y3TkPXvl78d0XFJcFHyf6l7q0c7Vyp9FiRZCdt8w/s320/kad%25C4%25B1nlar_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuGAfxz6I1K5Ug_9UUNt4opPaZH7RV7BB273aG6JHVKxaVIvFE-YUqNYw_IsbQjFcO-cbDBzyHqiYSUsiYtvvg_kN73gAtOJTblGqA2SyivGER9AEhlwQ6ZpHlPYJ0tZpE8CrAUi1DILM/s2048/DSC_5923.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1362" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuGAfxz6I1K5Ug_9UUNt4opPaZH7RV7BB273aG6JHVKxaVIvFE-YUqNYw_IsbQjFcO-cbDBzyHqiYSUsiYtvvg_kN73gAtOJTblGqA2SyivGER9AEhlwQ6ZpHlPYJ0tZpE8CrAUi1DILM/s320/DSC_5923.JPG" width="320" /></a></div><br /><div> <a href=" https://ayselkilic.blogspot.com/2016/01/diyarbakrdaesnaf-hem-yasta-hem-ofkeli.html"> https://ayselkilic.blogspot.com/2016/01/diyarbakrdaesnaf-hem-yasta-hem-ofkeli.html</a></div></div>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-28628563673774081812016-01-21T04:26:00.001-08:002021-01-22T05:41:18.323-08:00‘Zamanında Moliere’in eserlerinin yasak edildiği bir dünyada yaşıyoruz’
Erdal Özyağcılar, 18 yıl sonra yeniden tiyatro sahnesinde! ‘Hoş Geldin Boyacı’ oyunuyla ve yine kendisi gibi tiyatrocu olan kızı Zeynep Özyağcılar’ın kurduğu Tiyatro Martı’da izleyicilerin karşısına çıkacak olan Özyağcılar, “İzleyiciyle yeniden göz göze geliyorum, heyecanlıyım” diyor.
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPrSHrDTFwAjOW80nBtoJ23qu8NQ8uKMgQVMBBq5oTY3htHjQq7MPkn5PSIjkawI2dG_9nynMNQKfw7Tu0LU_WXXvDRYVpctE6tFadkl43Z23JQt_s-mS2ETCnGifDKFJMa-yiggUGNo/s1080/FB_IMG_1609917193908.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="810" data-original-width="1080" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPrSHrDTFwAjOW80nBtoJ23qu8NQ8uKMgQVMBBq5oTY3htHjQq7MPkn5PSIjkawI2dG_9nynMNQKfw7Tu0LU_WXXvDRYVpctE6tFadkl43Z23JQt_s-mS2ETCnGifDKFJMa-yiggUGNo/s320/FB_IMG_1609917193908.jpg"/></a></div>
50 yıllık sanat yaşamında seyircinin gönlünde taht kuran Erdal Özyağcılar, 18 yıl aradan sonra yeniden tiyatro sahnesinde olmanın heyecanını yaşıyor.
“Kibar Feyzo”, “Çöpçüler Kralı”, “Yılanların Öcü” , “Züğürt Ağa”, “Beyoğlu’nun Arka Yakası” gibi çok beğenilen filmlerde oynadı. 2010 yılında eşi Güzin Özyağcılar ve kızı Zeynep’le Rus yazar Dostoyevski’nin “Karamozov Kardeşler” adlı romanından uyarlanan “Karadağ” dizisinde rol alan Usta oyuncu, “Bizimkiler” , “Şehnaz Tango “, “Yabancı Damat”, “ Elveda Rumeli” ve son olarak, “Sevdaluk” adlı dizilerde geniş kitlelerce tanındı, sevildi, milyonları ekran başına topladı.
Erdal Özyağcılar ile Ulus Parkı’nda bir araya geldik, hayatı, sanatı ve “Hoş geldin Boyacı” yı konuştuk.
<b><b><b>Tiyatroya 18 yıl sonra dönüyorsunuz, neler hissediyorsunuz?</b></b></b>
Geri dönüyor olmak heyecanlı elbette. Her ne kadar oyunculuk açısından tiyatroyu, sinemayı ya da dizi oyunculuğunu birbirinden ayırmasam da tiyatronun oyuncuyla sıcak ilişkisi, göz göze gelmesi biraz daha heyecan verici. 18 yıl sonra seyircimle buluşmak beni heyecanlandırıyor. Mutluyum.
<b><b>Neden 18 yıl ara verdiniz?</b></b>
Dizilerden fırsat bulamadım. Bir diziyi çekip diğerine geçtik ve böylece yıllar akıp geçti. Tiyatro yapmak için sakin bir kafa lazım, prova zamanı lazım, işçilik lazım…
<b> 'Hoşgeldin Boyacneyi anlatıyor?</b>
Oyun, İngiliz Yazarı Donald Churchill’e ait. Churchill daha çok ailevi sorunları ve kadın erkek ilişkilerindeki çatışmaları yazıyor. Oyun, ailevi sorununun anlatıldığı çok güzel bir komedi. Seyirci, oyunun sonuna kadar, şimdi ne olacak, diye merak edecek… Bu oyunu Arif Akkaya sahneye koyuyor. Berna Laçin ve Gözde Çetiner ile birlikte oynuyorum. Ben boyacı rolündeyim.
<b>Oyununuz, Tİyatro Martı tarafından sahneleniyor. Kızınızın tiyatrosunda oynamanın da ayrı bir heyecanı var mı?</b>
O da büyük bir heyecan. Zeynep’in beni seyrediyor olacak olması heyecan verici. Bakalım ne düşünecek, bakalım beni beğenecek mi… Onun fikirleri benim için çok önemli.
Baba-kız ilişkisinin ötesinde meslektaşsınız.
Evet, Zeynep’le hem baba-kız, hem arkadaş, hem de meslektaşız. Bu çok güzel bir duygu. Zeynep küçüklüğünde olgun, kendiişlerini kendisi yapan bir çocuktu. Bir bebeği vardı ve devamlı onunla oynardı. Hani hırçın çocuklar vardır ya oraya buraya koşan, Zeynep öyle bir çocuk değildi. Tabi ki oynardı, tabi ki arkadaşları vardı, ama duruşu pek çocuk gibi değildi. Ama büyümüş de küçülmüş gibi de değildi. Bambaşkaydı O. Çok gayretlidir. Baleye birincilikle girdi. Orada da çok mutluydu. Çok oyunda da rol aldı. Hatta Haldun Dormen çok mutlu olmuştu. Babanı yönettim, anneni yönettim, şimdi de seni yönetiyorum, demişti sevgili Haldun Dormen. Zeynep tuttuğunu koparan bir insandır, mesleğini çok seviyor. Tiyatroculuğun ve oyunculuğun Türk insanı için kaliteli olması gerektiğini biliyor ve onun için savaşıyor.
<b>Usta bir oyuncu olarak kızınızın oyunculuğu ve ‘Uçlar’la ilgili neler söyleyeceksiniz? </b>
Hakikaten bir tiyatrocu olarak, Zeynep’le gurur duyuyorum. Büyük özveriyle çalışıyor. Emeği zaten görünüyor. İşte bunlardan biri de Uçlar oyunu. Seyirciler beğeniyor. Zeynep hem ev tiyatrosunda hem de konservatuarda okudu. Sonra Yıldız Kenter’in elinde yetişti, belediye konservatuarında okudu, şehir tiyatrolarına girdi. Zeynep iyi bir talebe ve çok başarılı. Sanatçı bir babanın sanatçı kızıyla ilgili konuşması dikkat gerektirdiği için az anlatıyorum. Yoksa ben Zeynep’i çok ama çok beğeniyorum. Onunla mutluyum.
<b>
Zeynep’le birlikte çalışmalarınız var mı?</b>
Şuanda öyle bir çalışma yok ama Tiyatro Martı bünyesinde neden olmasın? İleriki zamanlarda olabilir.
Seyirci, Erdal Özyağcıları ekranlarda da görmeye devam edecek mi?
Projeler var tabi. Şu reytinglerle ilgili toz duman bir kalksın bakacağız.
<b>Reytingler sorunlu mu?</b>
Dizi sektörleri şuan çok farklı bir noktada. Dizilerimiz yurt dışında izleniyor, bu Türkiye’ye çok büyük bir katkı. Türk insanını tüm dünyaya anlatıyoruz, bu önemli. Ama benim son zamanlardaki derdim, ölçüm aletlerinin Türkiye’nin profilini yansıtamaması. Yapılan dizilerin kalite açısında yükseltmek değil de aşağı çekmek gibi bir ölçüm mantığıyla gidiliyor. Bu beni üzüyor.
<b>Tiyatroya dönersek, bu sanat dalı sancılı günler mi geçiriyor?</b>
Tiyatro her zaman sıkıntılı dönemler yaşadı. Bugün de en büyük sorunumuz salon sorunu. Şuan kendi tiyatromuz olmasına rağmen bir mekânımız yok ve prova salonları bulamıyoruz. Bugün Bakanlık, tiyatroculara mali destek veriyor ama salon vermiyor. Salon açsa ve insanların oyunlarını oynamalarını sağlaması daha güzel olmaz mı? Geçen sene İstanbul’da vakıf ve belediyelere ait tiyatro salonu olabilecek yerleri tespit edip Kültür Bakanlığı’na göndermiştim ama hala bir cevap alamadım. Kültür Bakanlığı para vermektense biran evvel Türkiye genelinde tiyatro salonları olabilecek yerleri düzenlemeli, sanatçılara kapılarını açmalı. O şehirlere kültürel bir katkı
sunacaksın, bundan daha güzel ne olabilir?
<b>Sanat ve sanatçıya ilişkin neler söylersiniz?</b>
Sanat özgür olduğu için sanattır. Yoksa sanat bir kesimin, bir kurumun ya da kuruluşun sözcüsü değildir, bütün insanların sözcüsüdür. Onun için yüzyıllardır sadece Türkiye’de değil, dünya üzerinde de zaman zaman sanat ötelenmiştir, kakılmıştır. Ama burada dik durması gereken sanatçılardır. Bir dönem Moliere’in eserlerini yasak edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Yüzyıllardır olan şeyler bunlar. Önemli olan dik durmak ve savaşmak. Zaten donanımlı olursanız, gerçek bir sanatçı olursanız, ürettiklerinizle insanların karşısına çıkarsanız hiçbir güç sizi durduramaz.
<b>Geçmişinizden bugüne gelirsek, sanat yaşamı size neler kazandırdı?</b>
Bana çok şey kazandırdığı kesin. Kendi dışındaki insanlar için bir şeyler yapabilme gücü verdi. Sanatçının da görevi bu değil mi? Sanatçı kendi dışındaki insanlarla, oynadığı oyunlarla, seçtiği oyunlarla, diziyle, sinemayla bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bu önemli. Böyle bir görevimin olması beni çok çok mutlu ediyor.
<b> Hobileriniz nelerdir? </b>
Sinemaya gitmeyi, yüzmeyi, seyahat etmeyi çok severim. Tabi ki işimden zaman kalırsa.
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxzfnu0U0LvSjMMv918bbPC4N1t2kD5WFJarOQh5Hxpv703p0Y4jC4xSxX6fbUIhSWpjl4l3nzptxVKsZG6C4S8bcUK1q92cZ4HBVXnPdjiVbxtE4VcgVMTnPDBFK7auYiy8cFfeyxjcw/s641/hosgeldin-boyaci-bodrum-da-sahnelendi-8363323_x_osd.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" height="320" data-original-height="641" data-original-width="599" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxzfnu0U0LvSjMMv918bbPC4N1t2kD5WFJarOQh5Hxpv703p0Y4jC4xSxX6fbUIhSWpjl4l3nzptxVKsZG6C4S8bcUK1q92cZ4HBVXnPdjiVbxtE4VcgVMTnPDBFK7auYiy8cFfeyxjcw/s320/hosgeldin-boyaci-bodrum-da-sahnelendi-8363323_x_osd.jpg"/></a></div>
Erdal Özyağcı ile söyleşimiz Ocak 2015'te İstanbul Art News dergisinde yayınlandı.
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-69405029534535705252016-01-09T03:51:00.020-08:002021-01-09T03:59:15.173-08:00<div style="clear: both; text-align: center;"><b style="color: #222222; font-family: times; font-size: large; text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUgoYn7-vrvr6AgrHxBZefK8s_a3xXgVeTyIpdRrC6ApCConsGWBRZx3PUp_icuObRNRLEgFsKN61slwv9Z211EIZ2vrUB3_P_FPriXbFjODBBVhfz1XMvj6uqf1cqw8cS197C2NPmf24/s1328/Diyarbak%25C4%25B1r+esnaf+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="747" data-original-width="1328" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUgoYn7-vrvr6AgrHxBZefK8s_a3xXgVeTyIpdRrC6ApCConsGWBRZx3PUp_icuObRNRLEgFsKN61slwv9Z211EIZ2vrUB3_P_FPriXbFjODBBVhfz1XMvj6uqf1cqw8cS197C2NPmf24/s320/Diyarbak%25C4%25B1r+esnaf+%25282%2529.jpg" width="320" /></a></div><br /></b></div><div style="clear: both; text-align: center;"><b style="color: #222222; font-family: times; font-size: large; text-align: left;"><span style="color: #222222; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-font-kerning: 18.0pt;"><br /></span></b></div><div style="clear: both; text-align: center;"><b style="color: #222222; font-family: times; font-size: large; text-align: left;"><span style="color: #222222; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-font-kerning: 18.0pt;">DİYARBAKIR'DA ESNAF HEM YASTA HEM ÖFKELİ: </span></b></div><div><span style="font-family: times; font-size: medium;"><b><span style="color: #222222; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-font-kerning: 18.0pt;"> AKP'ye bir kez güvendik, bir daha asla!</span></b></span></div><div><span style="color: #333333; font-family: times; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="color: #333333; font-family: times; font-size: large;">Sokağa
çıkma yasağının sürdüğü, insanların evlerinin bodrumlarında hapsedildiği, sokak
ortasında vurulduğu Diyarbakır’da ‘günlük yaşam’ da durma noktasında.
Öğrenciler okullarına gidemiyor, çalışanlar işlerine adapte olamıyor. Ekmek ve
su gibi en temel ihtiyaçları karşılayan, halkla en çok muhatap olan esnaf da ne
satış yapabiliyor ne de can güvenliğini sağlayabiliyor.</span><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; color: #333333; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Haber
Nöbeti için bulunduğumuz Diyarbakır’da biz de sokakları dolaşırken tedirginiz…
Her an bir kurşunun hedefi olabiliriz. Caddelerde, sokak aralarında TOMA’lar,
‘akrep’ denilen zırhlı araçlar bize eşlik ediyor. Boynumuzda fotoğraf makinesi,
ellerimizde kayıt cihazıyla, Sur civarında, Bağlar’da esnafı tek tek ziyaret
ediyoruz. Önce kendimizi tanıtıyoruz ve neden Diyarbakır’a geldiğimizi anlatıyoruz. <b>Her
ne kadar ‘Batı’dan giden gazetecilere bir güvenleri olmasa da, bizi en iyi
şekilde ağırlamaktan da geri durmuyorlar.</b> Çaylar söyleniyor, tatlılar
masalara getiriliyor… </span><span style="color: #333333; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="color: #333333; line-height: 115%;">“Yanlış anlamayın, siz gazetecilere
saygı duyuyoruz. Ama başınızdaki medya patronları sizin götürdüğünüz haberleri
olduğu gibi vermiyor. Bugüne kadar ne konuştuysak tam tersini yazdılar” diyor
Ahmet Şefik ve ekliyor: “Batı halkı, batı medyası bize sahip çıkmasa, kendi
yaşamlarına da sahip çıkamaz. Çünkü bu zulümden ancak hep birlikte
kurtulabiliriz.” Yaşananların sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu söyleyen
Şefik, ”</span><b style="-webkit-text-stroke-width: 0px; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; orphans: 2; outline: 0px; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;"><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a ve
partisine bir kez güvendik, bir daha asla!”</span></b><span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; float: none; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;"> diyor.</span><br style="-webkit-text-stroke-width: 0px; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; orphans: 2; outline: 0px; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;" />
<br style="-webkit-text-stroke-width: 0px; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; orphans: 2; outline: 0px; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; widows: 2; word-spacing: 0px;" />
<b><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;"><amp-img alt="" class="i-amphtml-element i-amphtml-layout-responsive i-amphtml-layout-size-defined i-amphtml-built i-amphtml-layout" height="403" i-amphtml-layout="responsive" layout="responsive" src="/images/upload/Diyarbakir-esnaf-(2).jpg" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; border: 0px; color: #333333; display: block; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; letter-spacing: normal; orphans: 2; outline: 0px; overflow: hidden; position: relative; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" width="620">“İÇİMİZDEKİ
ACI DİNMİYOR”</amp-img></span><o:p></o:p></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="color: #333333; line-height: 115%;">Übreddin Aslan, gelinlik ve abiye
satışı yapıyor. Ama savaş ortamından dolayı mağazasını ya hiç açmıyor ya da
açınca iş yapamıyor. Aslan: “Yaşanan şiddet olayları nedeniyle işlerimiz durdu.
Çünkü insanlar böylesi bir ortamda eğlenmek istemiyor. Her ne kadar günlük
yaşam sürüyor gibi görünse de içimizdeki acı dinmiyor. Gençler sokak ortasında
öldürülüyor. Top ve silah sesleri evimizin içine kadar geliyor. Gözümüze uyku
girmiyor” diyor.</span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="color: #333333; font-family: times; font-size: medium; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaKaUj9fVN2cT25xuWOr_WIhzHsu86RnSWz5C8_pXNHi_lcrTCioNcZCAzd6xUST345lD-XtU1_K0Viux6v01TbxqL1MykUcjz7-feBpx2NKZbTzTjfKe-KbmfYW3GA-qGVEue6GTjq8/s620/Diyarbakir-esnaf-%25283%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><img border="0" data-original-height="308" data-original-width="620" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaKaUj9fVN2cT25xuWOr_WIhzHsu86RnSWz5C8_pXNHi_lcrTCioNcZCAzd6xUST345lD-XtU1_K0Viux6v01TbxqL1MykUcjz7-feBpx2NKZbTzTjfKe-KbmfYW3GA-qGVEue6GTjq8/s320/Diyarbakir-esnaf-%25283%2529.jpg" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: times; font-size: medium;"><br /></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><b><span style="border: 1pt none windowtext; color: #333333; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">ESNAFI
KAHVEDE ZİYARET ETTİK</span></b><span style="color: #333333; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><b><span style="border: 1pt none windowtext; color: #333333; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Gün
boyunca esnaf ziyaretleri yaptığımız gazeteci arkadaşım Gülşen İşeri’yle
birlikte</span></b><span style="border: 1pt none windowtext; color: #333333; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;"> <b>şimdi
de bir kahvedeyiz. </b>İşlerin, ekonominin durma noktasına geldiği
Diyarbakır’da esnaf zamanının büyük çoğunluğunu kahvelerde geçiriyor. “Her gün
ölüm haberleri aldığımız bir yerde, bir araya gelmesek, dertleşmesek ölürüz”
diyor Mehmet Demir. </span><span style="color: #333333; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; color: #333333; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Demir,
yıllardır bölgede süren şiddetin belki de en yakın tanığı. 2006’da Koşu
Yolu’nda yaşanan patlamada eşini ve dört çocuğunu kaybetmi<b>ş.</b> “Çok
acılar yaşadım ama bir gün bu acıların sonunun geleceğini biliyorum. Bize, Kürt
halkına bu acıları yaşatan faşizmdir. Bugün faşizme öncülük yapan da Tayyip
Erdoğan’ın kendisidir. <b>Erdoğan, bırakın buradaki Kürtleri, Suriye’deki
Kürtlerin iç meselelerine bile müdahale ediyor</b>” diyen Demir, şöyle devam
ediyor: "Bu halk, haklı taleplerini dile getirdiği için yıllardır şiddete
maruz kalıyor. Oysaki istediğimiz tek şey eşitlik ve kardeşlik. Bugün bu
topraklarda Türklere ne haklar verilmişse Kürtler de aynısı istiyor. Kürtler
fazladan bir şey istemiyor. Türkler de bunu artık anlamalı.”</span><span style="color: #333333; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><b><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">“BURASI
SURİYE OLUR, IRAK OLUR…”</span></b><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Bir
masa etrafında yaptığımız sohbete Mustafa Yalçınkaya da katılıyor: “Diyalog
olursa insanlar ölmez. Ama şimdi barış istemek de suç oldu. Barış isteyenler ya
sokak ortasında vuruluyor, ya da cezaevine konuluyor. Yedi yaşındaki çocuğum
bile artık televizyon açmak istemiyor, çünkü her gün kötü haberler almaktan
psikolojileri bozuldu. <b>Böyle giderse Türkiye bir iç savaşa kadar gider.
Burası Suriye olur, Irak olur…”</b></span><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><b><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">“AK
PARTİ KÜRTLERİ KANDIRDI”</span></b><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Murat
Gümüş ise 30 yıl Sur içinde yaşamış. Oradaki şiddet nedeniyle evini
dükkânını bırakıp Bağlar’a gelmiş: “Şimdi oralar içler acısı. Sivil insanlar
ölüme terk edilmiş. Tüm bunların sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan. Böyle
dindarlık olur mu? Allah’tan korkusu yok mu? Çalan çırpan da, öldürten de o.
Diyarbakır bir kez AKP’ye inandı bundan sonra asla inanmaz.” </span><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Nizamettin
Aktop da Gümüş’ün sözlerini destekliyor: “<b>AK Parti Güneydoğu halkını
kandırdı.</b> Bu sorunu çözeceklerine inandık. Çünkü Erdoğan çok olumlu
bir hava yarattı. Bu işi çözecek adam budur, dedik. Ama resmen bizi kandırdı.
Bizlere en büyük kötülüğü bu kandırması oldu” diyor ve ekliyor: “<b>Türkiye’nin
batısı acımızı hissetmeli.</b> Cenazesi buzdolabında bırakılan bir çocuğun
annesine yaşattıkları acıyı bir düşünsünler. Bugün batı illerinde de çocuklar
öldürülüyor. Acılarımız ortak. Bizim birbirimizle sorunumuz yok. Ama Türkler
korkularından mı, anlayamadıklarından mı bilmiyorum acılarımıza sessizler.”</span><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="border: 1pt none windowtext; mso-border-alt: none windowtext 0cm; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; padding: 0cm;">Esnafla
top ve silah seslerinin gölgesinde yaptığımız söyleşiler sürerken, bir yandan
da kepenkler bir bir indiriliyordu… <b>Diyarbakır’da esnaf hem yasta, hem
de AKP’ye öfkeli.</b></span><span style="mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSgIRaSNXZeOtBl8ooZnsQneBgmgx3B4sQMxHnJ0j47shuNmiGFTuMiolNZnCaJSA2PfMwjXY6yjrTOEZY3rCDmLf4d2xRmi2110L_VQMdS-RjEceasK7GdntdahXNxxp6TZ2KhT2uRWU/s620/Diyarbakir-esnaf-%25284%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><img border="0" data-original-height="305" data-original-width="620" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSgIRaSNXZeOtBl8ooZnsQneBgmgx3B4sQMxHnJ0j47shuNmiGFTuMiolNZnCaJSA2PfMwjXY6yjrTOEZY3rCDmLf4d2xRmi2110L_VQMdS-RjEceasK7GdntdahXNxxp6TZ2KhT2uRWU/s320/Diyarbakir-esnaf-%25284%2529.jpg" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: times; font-size: medium;"><br /></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="line-height: 20.7px;">Bu haberim, 29 Şubat 2015’te Demokrat Haber’de yayımlandı. </span><span> İstanbul'dan bir grup gazeteci “Haber Nöbeti” ekibi olarak Diyarbakır’daydık.</span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><span style="line-height: 115%;"></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: times;"><span style="font-size: medium;"> </span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: times; font-size: medium;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: times; font-size: medium;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib_VN2OvqzX2vMkhoqWBo7UcZ8fSQdX6PLDNfVOEtv_484QpgiDWDvvSjdB_D3C6XI302YaNYAwTUw_dD_WSjnCBQQtclded80BrvGYsvbUkrkhsAvrP_2tANU6aghPlnOKX-8CfquiOA/s2048/Sat%25C4%25B1c%25C4%25B1_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1362" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib_VN2OvqzX2vMkhoqWBo7UcZ8fSQdX6PLDNfVOEtv_484QpgiDWDvvSjdB_D3C6XI302YaNYAwTUw_dD_WSjnCBQQtclded80BrvGYsvbUkrkhsAvrP_2tANU6aghPlnOKX-8CfquiOA/s320/Sat%25C4%25B1c%25C4%25B1_diyarbak%25C4%25B1r.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: times; font-size: medium;"><br /><span style="line-height: 115%;"><br /></span></span><p></p><p class="MsoNormal"><a href="https://ayselkilic.blogspot.com/2017/01/duymazdi-hicbir-allahin-kulucigligimizi.html" style="font-family: times; font-size: large;">https://ayselkilic.blogspot.com/2017/01/duymazdi-hicbir-allahin-kulucigligimizi.html</a><span style="font-family: times; font-size: large;"> </span></p></div>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-33721407151285019362014-06-05T12:56:00.005-07:002020-12-07T05:23:29.788-08:00Gezi Direnişi, gazeteciler ve penguenler<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS7cFefAnC1JvmB-UXD5dl3vAgELxsBJ05JFCtJV4X7-keGxIzlxi5btKoASAtKdFAjgtvI0h_m2g1sJ_1XRpPhPnzkUu90FUYl2HQHu-ECylj4toHwcEtuK6Kf_KoJ0n6iOWMqJdCi0E/s490/Gazeteciler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="254" data-original-width="490" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS7cFefAnC1JvmB-UXD5dl3vAgELxsBJ05JFCtJV4X7-keGxIzlxi5btKoASAtKdFAjgtvI0h_m2g1sJ_1XRpPhPnzkUu90FUYl2HQHu-ECylj4toHwcEtuK6Kf_KoJ0n6iOWMqJdCi0E/s320/Gazeteciler.jpg" width="320" /></a></div><br />Geçtiğimiz haftalarda, Murathan Mungan, sosyal medyada gazetecilikle ilgi önemli bir noktaya dikkat çekmişti. Mungan, George Orwell'in "Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir" sözünü paylaşmıştı. Orwell'in gazetecilik için o dönemde yaptığı tanımlama belli bir dönemle sınırlı değildir. İktidarlar var olduğu müddetçe birileri 'rahatsız edici'<a class="indexLink" href="http://www.radikal.com.tr/" style="color: #222222; outline: none; text-decoration: none;" target="_blank">haberler</a>, yazılar yayımlayacak; birileri de suya sabuna dokunmayacak ya da kendisine verilen talimatları yerine getirecektir. Dünden bugüne gazetecilik bu iki ayrı çizgi üzerinden gitmiştir. Bir yandan İktidardan yana 'haber' yapanlar, gerçekleri çarpıtanlar ya da gerçeklerin üstünü örtenler; diğer yandan gerçekleri yansıtabilmek için bedel ödeyenler.</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
Günümüzde gazetecilik ağır sınavdan geçiyor. Özellikle demokrasinin olmadığı, hukukun işlemediği <a class="indexLink" href="http://radikal.com.tr/index/Turkiye" style="color: #222222; outline: none; text-decoration: none;" target="_blank">Türkiye</a>'de gazetecilik yapmak neredeyse imkansız hale geldi. Gerçekleri yazan gazeteciler hapishanelere kapatılıyor, mahkeme kapılarında süründürülüyor, vuruluyor. Ancak ağır bedellere rağmen gazetecilik yapmak isteyenler duruşlarından taviz vermiyor. Çok yakın zamanda, Gezi direnişinde buna tanıklık etmedik mi?</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
Geçen sene <a class="indexLink" href="http://radikal.com.tr/index/istanbul" style="color: #222222; outline: none; text-decoration: none;" target="_blank">İstanbul</a>'da başlayan Gezi Parkı eylemi topyekûn bir ayaklanmaya dönüşürken, gazeteciler de bu direnişin bir parçası oldu. "Gazeteciyim" diyenler, halkın taleplerini, dalga dalga büyüyen direnişi ve polis şiddetini olduğu gibi yansıtmak için az çabalamadı, az bedel ödemedi. Görüntü almak isteyen gazeteciler polis tarafından darp edildi, ellerinden makinaları alındı, gözaltına alındı. Ama gazeteciler yılmadı, hayatları pahasına da olsa gerçekleri yansıtmanın peşinden koştu. Polis şiddeti nedeniyle gözünü kaybeden meslektaşlarımız oldu. Hükümet yanlısı medya meslektaşlarımızı 'terörist' ilan etti. Savcılar, mahkemeler de yandaş medyayı aratmayan kararlara imza attı, gazeteciler yargılandı, gazeteciler hakkında ağır cezalar istendi. Hatta hükümet, gazetecilere öyle tahammülsüzdü ki, masa başında tweet atarak polis şiddetini ve <a class="indexLink" href="http://radikal.com.tr/index/Adalet-Ve-Kalkinma-Partisi" style="color: #222222; outline: none; text-decoration: none;" target="_blank">AKP</a>'yi protesto eden editörleri ve yazarları talimat vererek işlerinden kovdurttu. Gazeteciler kovuldukça kalemler daha da keskinleşti. Sesi soluğu çıkmayanlar çığlık atmayı öğrendi, örgütlendi, sokağa indi.</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
AKP her ne kadar ekranlarda penguenleri oynatsa da gerçekleri saklayamadı. Kanla bastırmaya çalıştığı direniş tüm dünyaya yayıldı.</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
Gezi Direnişinin yıl dönümü geldi dayandı kapımıza. Ve biz gazeteciler yine kalemimizle, kameralarımızla gerçeklerin orta yerinde yer alacağız.</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; color: #444444; font-family: pt_sansregular, Arial, Helvetica; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 0px 0px 1em;">
Biz gerçekleri not düşerken, tarih de bizi yazacak.</div>
<div style="background-color: #f7f7f7; padding: 0px 0px 1em;">
<span style="color: #444444; font-family: "pt_sansregular" , "arial" , "helvetica";"><span style="line-height: 24px;">http://blog.radikal.com.tr/gezi-parki-direnisi/gezi-direnisi-gazetecilik-ve-penguenler-61580</span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: #444444; font-family: "pt_sansregular" , "arial" , "helvetica";"><br /></span></div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-88929871398543955642014-01-17T01:10:00.002-08:002020-12-07T05:27:24.154-08:00 Roboski ve 'adalet sarayı'<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSH1_SRwLxUlQvKrjwlFUMMnIJfdXKkCxM57eD1oIIjmntZkQNKy1-k_iPdV2PPgRcA7HCedY5vvagGGjiXUOHhRXmhFDJeQcjWo8Qgo3LfOpvSHZeY1CrDilYB85pV43C0ay9sp5V2Sk/s619/roboski+katliam%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="405" data-original-width="619" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSH1_SRwLxUlQvKrjwlFUMMnIJfdXKkCxM57eD1oIIjmntZkQNKy1-k_iPdV2PPgRcA7HCedY5vvagGGjiXUOHhRXmhFDJeQcjWo8Qgo3LfOpvSHZeY1CrDilYB85pV43C0ay9sp5V2Sk/s320/roboski+katliam%25C4%25B1.jpg" width="320" /></a></div><br />Tarih 29 Aralık 2011. İstanbul güzel, güneşli. Adliye muhabiriyim. Yani adalet ve adaletsizliğin tam da ortasındayım. Meslektaşlarımın yargılandığı davayı takip etmek için Çağlayan'daki İstanbul 'Adalet Sarayı'ndayım. Adalet yerini bulacak ve arkadaşlarım, meslektaşlarım beraat edecek, diye düşünüyorum (!) Umutluyum, gülüyor yüzüm... Ama uzun sürmedi bu huzur... Gazete
sayfalarını çevirmeden, televizyona bakmadan sokağa atmıştım kendimi;
yüzümün gülmesi de bundanmış.<br />
Kara haberi öğrenmem geç olmadı. 34 insan bombalarla paramparça
edilmişti! Beynimden vurulmuştum sanki. Haber spikeri günün "rutin"
haberiymiş gibi aktarıyordu yaşanan katliamı. Gördüklerim, duyduklarım
karşısında ne bir söz çıktı iki dudağımın arasından ne de oturduğum
yerden kalkabildim. Öylece kala kaldım adliyedeki basın odasında.
Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum, gözyaşlarım donmuştu sanki. Ne
meslektaşlarımın duruşmasını izleyebildim ne de haber yapabildim o gün.<br />
<div style="text-align: justify;">
'Adalet Sarayı' içinde, birilerinden adalet beklemek düşüncesi bile o
an ne kadar da manasızdı. Bir yandan mahkeme salonlarında tahliye
bekleyen gazeteciler, diğer yandan eve ekmek götürebilmek için
hayatlarını riske atan köylüler. Gazeteciler gerçekleri yazdıkları için
sanık sandalyesindeydi, Roboski'de
köylüler çocuklarına ayakkabı alabilmek için 'sınır' ın diğer
tarafındaydı. Spikerin 'kaçakçılık yaptıkları belirlenen' dediği
köylüler, ekmek kavgasındaydı. Okul harçlıklarını çıkarmak için, tek
gözlü odalarını ısıtabilmek için bedel ödemişlerdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
İçimdeki acı gibi isyanım da büyüyordu... Uzun zaman aradan sonra
(mesleğe başlamadan önceki gibi) fotoğraf makinemi bir tarafa bırakıp
katliamı lanetleyen protesto yürüyüşüne katıldım. Beyoğlu'ndaki
yürüyüşte yüzler sapsarıydı, gözler yaşlı. "Anaların öfkesi katilleri
boğacak!" sloganı yeri göğü inletirken, katiller sıcacık yataklarında
uyuyordu. Yüreklerimiz "yaşasın halkların kardeşliği" diye atarken
onlar; yani katiller, yani "insan" demeye dilimin varmadığı o ölüm
makineleri sloganlarımıza dahi tahammül göstermiyordu. Biz bağırdıkça,
biz çoğaldıkça onlar küçülüyordu.</div>
Sokaktaki yürüyüşlere katılmak dışında elimden bir şeyin gelmiyor
olması yiyip bitiriyordu beni. Yaşananları uzaktan izlemek ne kadar da
acıydı. Bu acıyı halen derin yaşıyorum. Roboski'de battaniyelere
sarılmış gencecik bedenleri, battaniyelere sarılmış umutları
düşündükçe...Ben, biz, yani "halkız" diyen hepimiz gereken tepkiyi
göstermedik.<br />
34 insanın ekmeğine göz dikenlere, 34 hayatı gözlerini kırpmadan yok
edenlere, paradan kutular, paradan oyuncaklar yapanlara umut bağladık.
"Adalet" dedik, 'adalet sarayları' nın içinde kaybolduk. Oysa ki
eşitliğin olmadığı bir yerde adaletin olamayacağını biliyoruz, adaleti
kendi ellerimizle getireceğimizi de.<br />
Roboski...<br />
34 güzel insan.<br />
Ne sizi unuttuk ne de sizi yaşamdan koparanları.<br />
<br />
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/roboski-44166<br />
<br />
<br />
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-83232159890051245652014-01-17T01:03:00.003-08:002020-12-07T05:29:50.032-08:00Kadın ‘cam tavan’ a çarpıyor, erkek yükseliyor!<div class="hover-post-title" style="height: auto; margin-bottom: 0px; margin-top: 15px; overflow: hidden;">
<div class="pf-heading" style="color: black; line-height: 31px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0_x2If8MugjsFYa6hkoC4fMXnoac6tqIPeGNUFZw9psxmbEcWrltddchVEp36nV5aWHxJA0Jq0nuqIinw_9WYj1mCpsqzVbykdApOVWKQYqb0MPyf6mDiPuCN-CdpSQJ8hHUCfw5Xy70/s650/cam+tavan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="344" data-original-width="650" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0_x2If8MugjsFYa6hkoC4fMXnoac6tqIPeGNUFZw9psxmbEcWrltddchVEp36nV5aWHxJA0Jq0nuqIinw_9WYj1mCpsqzVbykdApOVWKQYqb0MPyf6mDiPuCN-CdpSQJ8hHUCfw5Xy70/s320/cam+tavan.jpg" width="320" /></a></div><br />Kadın gazeteci, erkekle aynı
işi yapsa da, daha fazla emek verse de karar mekanizmalarında yer
almıyor. “Ben de buradayım” diyen kadın gazeteciyi zorlu bir mücadele
bekliyor. </div><div class="pf-heading" style="color: black; line-height: 31px;"><span style="font-size: 14px;">Kadınlar,
çalışma hayatının her alanında olduğu gibi basında da ayrımcı
uygulamalara maruz kalıyor. Kadın gazeteci istediği haberi takip
edemiyor, istediği konuda köşe yazamıyor, üst düzey kademelerde yer
almak için başarının ötesinde bir çaba sarf etmeye zorlanıyor. Çalışma
yaşamında erkekle aynı işleri yapan kadın gazeteci, karar alma
mekanizmalarında yer almıyor.</span></div></div>
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Feminist hareketin akademik dünyaya en büyük katkılarından biri de bu
alandaki eşitsizliğe dikkat çekmesi olmuştur. Kadının medyadaki temsili
üzerine yıllardır bir dizi araştırma ve inceleme yapıldı kadınlar
tarafından. Tüm bu araştırma ve incelemelerdeki temel çıkarsama ise
medyanın cinsiyetçi olduğudur. Araştırmalar, kadının medyada iş ve
toplumsal hayatındaki başarılarından çok, töre cinayetleri, intihar,
tecavüz, şiddet gibi haberlerle yer bulduğunu ortaya koydu. Haber
metinlerinde, reklâmlarda, gazete sayfalarında cinsel obje veya eğlence
unsuru olarak kullanılan, sürekli “mağdur” gösterilen kadın, çalışma
hayatında da ayrımcılığa maruz kalıyor.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Basında kadın oranının ne olduğu ve geçmişten bugüne nasıl bir eğri
çizdiği tam olarak bilinmiyor. Farklı kaynaklara baktığımızda, eğilimin
artış yönünde olduğunu kabul etsek bile, hali hazırdaki durumun pek
parlak olmadığı açık. 1988 yılında araştırma yapan gazeteci Ayşe Asker,
kaynak belirtmeksizin toplam kadın gazeteci sayısının 300 olduğunu
saptamış. Bugün ise kadın gazetecilerin sayısı çok daha fazla.
Başbakanlık Basın Yayın Enformasyonu Genel Müdürlüğü’nün 19 Nisan 2013
tarihli verilerine göre, 212 sayılı Kanuna tabi olan gazetecilerden 3.
250’si kadın, 11.310’u erkek olmak üzere toplam 14. 560 gazeteci var.
Ancak, bu veriler Türkiye’deki gazeteci sayısını vermeye yetmiyor. Çünkü
bu rakam 212 Sayılı Kanun’a tabi olmayan gazetecileri kapsamıyor. Kayıt
dışı olan gazetecilere de ulaşmaya çalışan Medya Takip Merkezi’ nin 10
Nisan 2013 tarihli verilerine göre ise Türkiye’de 39 bin gazeteci var.
Bu sayının kaçı kadın, bu da bilinmiyor. Bilinen tek gerçek, kadın
gazeteci sayısının giderek artıyor olması.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Kadın gazetecilerin sayısı geçmişe oranla bir artış gösterse de,
kadınların yaşadığı sorunlar hiçbir zaman azalmadı. Bugüne kadar yapılan
araştırmaları incelediğimizde; çalışma yaşamında erkekle aynı işleri
yapan, hatta daha fazla emek harcamaya zorlanan kadın, karar alma
mekanizmalarında yer almıyor. Türkiye’de bu alanda yapılan araştırmalara
baktığımızda; medyada kadın temsiline ilişkin en kapsamlı çalışmayı
Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDİZ) yapmış. MEDİZ’in çalışması, aynı
zamanda, Türkiye’de kadınların medyayı örgütlü bir şekilde
eleştirmesinin ilk örneğidir.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
MEDİZ’in 2008 yılındaki çalışmasını kendime rehber alarak, kadın
gazetecilere yönelik yapılan araştırmalara katkı sunmak amacıyla bir
alan araştırması yaptım.1</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Sahaya indim ve hemcinsim meslektaşlarımla görüştüm. Toplam 50 kadın
gazeteciyle konuştum. Görüşme yaptığım kadınların alanları değişiyordu;
kimisi yazar, kimisi editör, kimisi de muhabirdi. Ana akım medyada
çalışan kadınlar konuşmakta daha çok tereddütlüydü, çünkü işten atılma
kaygısı taşıyorlardı. Ancak yine de benden desteklerini esirgemediler.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Şafak, Zaman, Posta, Cumhuriyet,
Radikal, Taraf, Yurt, Evrensel ve BirGün’den kadınlarla görüştüm. Kadın
gazeteciler yoğun bir tempo ile çalıştıkları için kimisiyle de e-posta
yolu ile görüştük. Ben soru sordum, onlar yanıtladı.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Görüşme yaptığım kadınların çalıştıkları departmanlara baktığımda;
büyük çoğunluğu haber merkezinde, yazı işlerinde ve istihbarat
birimlerinde çalışıyordu. Mülakatlara katılanların 9’u köşe yazarı, 1’i
yazı işleri müdürü, 3’ü istihbarat şefi, 17’si editör, 18’si muhabir,
2’si ek editörüydü.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Kadınlar, gazete yönetim kademelerinde ve karar mekanizmalarında
yeterince(hatta hiç) yer almadıklarından şikayetçilerdi. “Gazetede
yönetici olmak için erkeklerle size eşit haklar tanınıyor mu?” diye
sorduğumda, kadınların büyük çoğunluğu, “hayır” yanıtını verdi. Yönetim
kademelerinde yeterince yer alamadıklarını, kariyerlerini
geliştiremediklerini belirten kadınlar, bunun sebebinin basındaki erkek
bakış açısı olduğunun altını çizdiler. Kadınlar, gazete künyelerinde
sayısal olarak artmalarına karşın kararlarde etkili ol(a)madıklarını
ifade ettiler.</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
</span></span></span><br />
<span style="color: black;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif">
Görüşme yaptığım bütün kadın gazeteciler, bulundukları konuma
gelebilmek için çok çalıştıklarını ve meslekteki başarıları nedeniyle
bulundukları yere hak ederek geldiklerini ısrarla dile getirdiler.
“Erkekle aynı işi yaparken, erkek yükseliyor biz daha aşağılara
düşüyoruz” diyen kadınlar, mevcut eşitsizliğin son bulması için en başta
kadınlara görev düştüğünü belirttiler. Yönetim kademelerinde yer
almadıkları için erkek egemen bakış açısının hakimiyetini sürdürdüğünü
ifade eden gazeteciler, medyada kadınların çoğunlukta olmasının da
mevcut durumu değiştirmeyeceğini vurguladılar. Değişim için ön koşulun
örgütlenmek olduğunu, örgütlendikçe erkek egemen zihniyetin mahkum
edilebileceğini söylediler.</span></span></span><br />
<h2>
<br />
<span style="color: maroon;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif"></span></span></span><br />
<br />
<span style="color: maroon;"><span style="font-size: 14px;"><span face="arial,helvetica,sans-serif"> http://birgun.net/haber/kadin-cam-tavan-a-carpiyor-erkek-yukseliyor-5864.html</span></span></span><br />
</h2>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-20843153377717757892013-11-18T08:37:00.004-08:002021-01-09T04:20:56.466-08:00Kadınlar, erkekler, aşklar ve mektuplar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9F9euBXsLi2cSY7vriSMtXrwpFoW6MtCbTLdssF4xr_DBn45XsXH6AkeDHgZ8SvZaCmCk3YAxWWgkf5G0ASgch4uA3wEQdliIVBjhWQGtInR6xuugb56wwAUPJnGoLKdtd2LxB3Srj24/s720/sayfa+ba%25C5%259F%25C4%25B1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="720" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9F9euBXsLi2cSY7vriSMtXrwpFoW6MtCbTLdssF4xr_DBn45XsXH6AkeDHgZ8SvZaCmCk3YAxWWgkf5G0ASgch4uA3wEQdliIVBjhWQGtInR6xuugb56wwAUPJnGoLKdtd2LxB3Srj24/s320/sayfa+ba%25C5%259F%25C4%25B1.jpg" width="320" /></a></div><br /><span style="background-color: white; font-family: times; text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="background-color: white; font-family: times; text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="background-color: white; font-family: times; text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="background-color: white; font-family: times; text-align: left;">Gözlerimi kapatıp yeni bir dünyaya yolculuk yapıyorum; İçinde
bulunduğumuz dünyadan çok uzak, başka bir yaşama. Sınırlar yoktur o dünyada, sevgi, aşk mülkün hapsinde değildir,
cinsellik özgürdür. Ne kadın erkeğin
kölesi, ne de erkek kadının, sistemin... Çıkar ilişkilerine yaşam alanı yoktur o dünyada. Sevdiği için dokunur kadın ve erkek, sevdiği için özgür bırakırlar
birbirlerini. Kimse kimseye istemediği bir hayatı dayatmaz, yaşamlarını zindana çevirmez; aksine
birbirlerinin hayatlarını yeşertmek için yaşarlar. Kadın ve erkek arasındaki
çıkarsız ve özgür birliktelik tüm
toplum için geçerlidir. ‘Ben’ değil, ‘biz’ hâkimdir hayata. Biri zincirliyken,
diğerinin özgür olma şansı yoktur. Biri mutsuzken diğerinin mutlu olma olasılığı
da.</span></div><div style="background-color: white; border: 0px; line-height: 18px; padding: 0px 0px 15px; vertical-align: baseline;"><div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">
Bu rüyadan uyanmak istemiyorum. Benim gibi pek çok insan bu rüyayla yaşıyoruz; Çünkü o
rüyanın gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunun farkındayız. Bizi dimdik ayakta tutan da bu farkındalıktır. Bu rüyanın peşinden gidenlerimiz, mevcut düzenin sunduğu ilişki biçimlerinden mutlu
olamayanlarımızdır. Sever, aşık oluruz ama aşkımızı rüyamızdaki gibi
yaşayamayız, yaşama olanağımız yoktur.
Yaşamaya başladığımızı sandığımız an duvara çarparız, durmadan çarparız.
Çünkü aşk ne tek kişilik ne de iki kişiliktir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">
Ne kadınlar olarak özgürüz bu toplumda, ne de erkekler
özgür. Erkek egemen toplumda, yaşamlar
kapalı bir kutu gibidir. Gerçek özgürlükler olmadığı için aşk da cinsellik de
“sır” gibi yaşanır. Şeffaf olmadığı gibi
samimi de değildir ilişkiler; bundandır ki hep
‘süpriz’lerle doludur. Aşk
yaşadığımız bir erkeğin hayatındaki bir başka kadınla (ya da kadınlarla)
kesişebilir her an yolumuz. Hiç beklemediğimiz bir anda tanımadığımız bir
kadından mektup alabiliriz. ‘Ahlaksız’
olmakla itham edilebiliriz. ‘Erkeğine
sahip çıkan kadın’ -bir bütünü
göremediği için olmalı- öteki
kadının kendisiyle aynı ‘kader’i
paylaştığını anlamayabilir. Erkeğe ve erkek egemen sisteme değil, hemcinslerini
kendine hedef alabilir. Aldatıldığı psikolojisiyle kendi hayatıyla birlikte
diğer kadınlar ve (sevdiği) erkeğin
hayatını da zindana çevirebilir her an. Mektup postalayan kadına, sevginin tekelleştirilemeyeceğini yazmak
isteyebiliriz, yazarız da. Ama anlatmak istediğimiz her zaman
anlaşılmayabilir. Çünkü, ‘ahlak’
üzerine kurulu toplumun değerlerini
yerle bir ediyoruzdur, ‘ahlaklıların
gözünde namussuzuzdur, hafifmeşrebizdir... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">
Erkek için de durum farklı değildir, hatta daha vahimdir.
Özgürlüğü sadece kendine hak gören erkek,
kendine ‘sevgili’ olarak seçtiği
kadınla yaşadığı ilişkiyi öncelikle garantiye alır. Erkek o kadının
yanında adeta bir sığınmacı gibidir. Kendini hapiste hisseder ve hep başka
aşklar, başka heyecanlar peşinden
gider. Arayışının sonu bir türlü gelmese
de birliktelik sürdürdüğü, aynı çatı
altında yaşadığı kadından da vazgeçmek istemez.
Çünkü, yalnız kalma korkusu yaşar erkek. Ve yalnız erkek kendi başına ayakta
duramaz. Bu nedenledir ki yaşadığı maceralar, yaşadığı aşklar hep gizlidir. Çevresi tarafından duyulmasından
korkar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">
Sistemin içerisinde şekillenen erkeğin ya da posta kutumuza
mektup gönderen kadının davranışlarını anlamak çok da zor olmasa gerek. Ataerkil toplumlarda sadece kadın değil,
erkek de kendi yarattığı sistemin kurbanıdır. Mektup yazan kadına kızsak da onu suçlayamayız; Ona o mektubu yazdıran
nedenleri, toplumsal düzen i sorgularız. Sorguladıkça aydınlanır insan, aydınlandıkça güzel olana daha da yakınlaşır, bunu biliriz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">
Adaletin,
özgürlüklerin olmadığı, aşk
dahil, yaşama dair her şeyin mülk üzerine kurulduğu egemen sistemde gerçek
sevgiyi, sorunsuz birliktelikleri yakalamamız çok zor. Dinin, feodalitenin, paranın hüküm sürdüğü
bir yerde, ne aşklar dilendiği gibi yaşanılır ve uzun ömürlü olur, ne de mutlu
erkek ve kadınlar oluruz. Nasıl yaşayacağımıza biz kendimiz karar verdiğimiz
an, mevcut olana karşı isyan bayrağını çektiğimiz an özgürlüğe adım atmış
oluruz. <o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><br /></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHff7vbRri4cg1uYlJvlu8lQfdL8XMMgI3Q4Vt7z_cHoyWjEdph4ooMUT3drCRYqnd3Pq7XI-xmfKUQDc73lgzy-J7n_NpNd8s4_PndiJVs38IQQZS-dx-F6MUOLeiJNJZTc1-mqRcnmg/s800/i%25C3%25A7+sayfa.gif" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="667" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHff7vbRri4cg1uYlJvlu8lQfdL8XMMgI3Q4Vt7z_cHoyWjEdph4ooMUT3drCRYqnd3Pq7XI-xmfKUQDc73lgzy-J7n_NpNd8s4_PndiJVs38IQQZS-dx-F6MUOLeiJNJZTc1-mqRcnmg/s320/i%25C3%25A7+sayfa.gif" width="320" /></a></div><br /><span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<span style="font-family: times;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
</strong><br />
</span><div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">Özellikle, AKP Hükümetinin gerici söylem ve uygulamalarının bu kadar yoğun hissedildiği, kadınların hiçleştirildiği şu dönemde, isyan bayrağını en başta kadınlar ellerine almalı. Kadınlar, düşledikleri özgür dünyayı, ancak kendi elleriyle inşa edebilir.<o:p></o:p></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: times;">Öyleyse daha ne duruyoruz? Başka bir dünyada başka bir hayat, başka bir aşk yaşamak mümkün.</span></div></div>
<span style="font-family: times;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></strong><strong style="border: 0px; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></strong></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; line-height: 18px; padding: 0px 0px 15px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: times;"><br /></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; padding: 0px 0px 15px; vertical-align: baseline;">
<strong style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: inherit; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></strong></div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-42451269851465936032013-01-08T04:39:00.001-08:002021-01-07T08:33:17.331-08:00Ben, Metin olmaya mecburdum!<br />
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikEsWYK5jn9bU296LYaVd9qeOtDwaHrwKv07jTDMZbvFK43PhMIzNQCzYPNMFLt0MBrRATFbOCuuKYe8cCPCkBQ0BifFK2YidhhnusRR0hqxf6XbfB1QTgeQaHnuf1LaNx8iq5G76i8dQ/s1600/metin.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikEsWYK5jn9bU296LYaVd9qeOtDwaHrwKv07jTDMZbvFK43PhMIzNQCzYPNMFLt0MBrRATFbOCuuKYe8cCPCkBQ0BifFK2YidhhnusRR0hqxf6XbfB1QTgeQaHnuf1LaNx8iq5G76i8dQ/s320/metin.jpg" width="263" /></a></div>
<i>Bir gazeteci, cesur,
yiğit bir gazeteci yaşama veda etmişti. Hafızamda bir daha hiç silinmeyecek
kadar büyük, yürekli bir gazeteci. Adı
Metin’di. Metin Göktepe. O ismin benim
yaşamıma yön vereceğini çok sonradan anlayacaktım. O’nu hiç görmedim, tanımadım
ama sanki yüreklerimiz birlikte atmıştı. Sanki aynı kalemi tutuyor, aynı
sözleri haykırıyor ve aynı öfkeyi büyütüyorduk. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Metin’i gazete
sayfalarında, televizyon ekranlarında tanıdığımda, O çoktan ayrılmıştı
aramızdan. Tarih sayfalarını bir karanlığa daha açmıştı. Metin Göktepe dövülerek, işkenceden
geçirilerek katledilmişti. Susturulmaya çalışılmıştı ancak Metin susmamıştı.
Metin ölse bile hiç susmayacaktı! Kendisiyle birlikte atan yürekler, O’nun
soluğu, O’nun sesi olmuş, O’nun kalemini yere bırakmayacaktı.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Televizyon ve
gazetelerden Metin’in öldürüldüğünü duyduğumda henüz 16 yaşında, lise
öğrencisiydim. Umutlu, öfkeli ve bir o kadar da kararlı bir genç. Metin’in
kalemi olacaktım; çünkü Metin bendim, Metin yoksul kondularda unutulmuş Zeynep
anaydı, Metin yalın ayaklı, esmer yüzlü Jiyan’dı, Metin kimliğini saklamaya
mecbur bırakılan Armenag’dı, Metin
hapishanelerdeki, ünüversitelerdeki isyandı, Metin…<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Karar vermeme gerek
kalmamıştı, ben Metin olmaya mecburdum. Gazeteci olacaktım. Adım atmıştım ve
geriye dönüş yoktu. Gazeteci olmak bedel ödemekti bir anlamda. Metin o gün
hapishanede yaşanılanları yansıtmak pahasına bu bedeli ödemişti.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Metin Göktepe’nin
öldürülmesi, devletin gerçekleri göstermeye çalışan gazetecilere yönelik tutumunun
sadece bir örneği. Metin’i bilinçli öldürülmüştü; çünkü Metin
gerçekleri görüyordu! Çünkü Metin Evrensel’in
sesiydi.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Bugün geriye dönüp
baktığımızda, aslında bu tablonun hiç değişmediğini görürüz. Dün Metin’di, daha
öncesinde Musa Anter (Ape Musa), Uğur Mumcu, bugün gerçekleri yazan, konuşan herkes.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Gerçeğin kendisiyle
muhatap olan gazetecilerin mücadelesi birilerini hep rahatsız edecektir
çünkü.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b>
<b> </b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLyFk2tfuO7maWfhpzRkXuSZlAAXFesfG7ZZWQjdtyJ8gGrYCz0MtyrpV34iEjwU1E7p1YwAtzDW7gxFk6cB1Nm-iyMZpCiUF3cXDBAxGMkTeHRwS_N0jeVaQkSfpgdN2bSsCVhld44js/s1600/384903_309101182435481_2022507197_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLyFk2tfuO7maWfhpzRkXuSZlAAXFesfG7ZZWQjdtyJ8gGrYCz0MtyrpV34iEjwU1E7p1YwAtzDW7gxFk6cB1Nm-iyMZpCiUF3cXDBAxGMkTeHRwS_N0jeVaQkSfpgdN2bSsCVhld44js/s320/384903_309101182435481_2022507197_n.jpg" width="320" /></a></b></div>
<br />
Metin'in anısına yazdığım bu yazı, 7 Ocak 2007’de
Evrensel gazetesinde yayınlandı. <br />
<b><br /></b>
<b><br /></b></div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-65801988377423169902012-09-03T07:06:00.002-07:002013-09-17T09:30:21.453-07:00Savaşın gölgesinde bir kent Antakya<br />
<strong>Aysel Kılıç -Gülşen İşeri</strong><br />
<br />
Aylardır yanı başımızda süren bir savaş var. Emperyalist güçlerin kendi
çıkarları için ‘demokrasi götürüyoruz’ diyerek masum halkı öldürmesi ve
bu ölümlerin hala Suriye’de devam etmesi Türkiye’de özellikle de sınır
bölgelerinde derinden hissediliyor.<br />
<br />
Her gün üzerlerine bombaların yağdığı Suriye halkıyla dayanışmak için birkaç girişim oldu Türkiye’den… <br />
<br />
Geçtiğimiz hafta ‘sınır’da anlamlı bir etkinlik daha yapıldı. Her yıl
yapılan Yeşilpınar Defne Kültür ve Sanat Festivali bu yıl müziği bıraktı
ve bir foruma dönüştürülerek’ Barışa Çığlık’ adıyla sanatçı, aydın,
yazar, akademisyen, siyasetçiyi bir araya getirdi. Bizde bu vesileyle
Antakya’daydık… Sınırdan Suriye’ye nasıl bakılıyor, nasıl yorumlanıyor,
Antakyalılar savaş gölgesinde nasıl yaşıyor yakından bakalım dedik.<br />
<br />
Ama hemen hatırlatalım; Antakya’ya yola çıkışta en yakınımızın bile bize
“oraya gideceğinize emin misiniz, kötü şeyler olacak” demesi aslında
Türkiye’deki genel algıyı özetler niteliğindeydi. Sınıra gidiyorsunuz ve
sınırda size bekleyen silahlı güçler vardı…<br />
<br />
Bizde iki gün boyunca Antakya’da sokak sokak gezdik. Aslında Türkiye’nin
herhangi bir noktasından sınıra kaygıyla bakmak doğal, silahlı
güçlerle sokaklarda karşılaşmazsak da Özgür Suriye Ordusu’ndan olduğunu
tahmin ettiğimiz insanlarla sıkça karşılaştık.<br />
<br />
Tabii bir de Türkiye’nin gündemine oturan Apaydın Kampı ve o Kampta
karşılaştığımız Özgür Suriye Ordusu’nun Komutanının anlattıkları kampa
alınmadığımızın en açık kanıtıydı.<br />
<br />
İşte bu savaşın tam da gölgesinde yaşayan insanlarla konuştuk,
kaygılarını dinledik, en çok da huzursuzluklarını paylaştılar bizimle…<br />
<br />
<strong>Suriye’deki ateş Antakyalıların yüreğine düşüyor</strong><br />
Antakya ve Suriye halkları bugüne kadar iç içe yaşamış. Ekmeklerini
bölüşmüşler, sevdalanmışlar, acılara ve sevinçlere ortak olmuşlar.
‘Sınır’ nedir bilmemişler Antakyalılar. Kimisinin kardeşi var tellerin
diğer yakasında, kimisinin sevgilisi, eşi, dostu. Alevi’si- Sünni’si,
Kürt’ü- Arap’ı aynı çatı altında yaşamış... İşte bu nedenle Suriye’deki
ateş Antakyalıların yüreğine düşüyor. Sınırın ötesinde düşen her can
Antakya’yı yasa boğuyor.<br />
<br />
Suriye’deki ateş Antakya’nın sokaklarında hissediliyor. Sokaklar
sessiz... Adım adım yarıyoruz sessizliği. Harbiye sokaklarında ayakkabı
boyacılığı yapan ustaya çeviriyoruz objektiflerimizi. Eve ekmek
götürmek için yıllarca fırça sallamış Ali Usta. Dilinden türkü eksik
olmuyor Ali Usta’nın, hem işini yapıyor hem söylüyor. Arapça, Kürtçe
sonra da Türkçe... “Bu topraklardaki tüm dilleri bilirim” diyor Usta.
Yanı başlarındaki savaşın Antakya esnafı üzerindeki etkisini konuşuyoruz
Ustayla. “Eve, çay, ekmek eskisinden daha da zor giriyor. Savaş
yoksulları vuruyor” diyor Ali Usta. Usta ile sohbetimizin ardından
Harbiye esnafının kapısını çalıyoruz tek tek.<br />
<strong><br />
EKMEK KAVGASI ‘SINIR’TANIMIYOR<br />
</strong>Yılmaz Kart bölgede 25 yıldır esnaf. Ekmek kavgası sınır
tanımıyor, yeri geldiğinde ‘sınır’ı aşıp gitmiş Suriye’ye, ticaretini
yapmış gelmiş, yeri geldiğinde de dostlarını, oradaki kültürü kendisiyle
alıp gelmiş. “Suriye halkı misafir perver, onlarla bir sorunumuz yok.
Ben de giderdim onlar da gelirdi buraya ama çatışmalar başladığından
beri gidip gelemiyoruz” diyor Kart yüzündeki üzgün ifadeyle. Şiddet
ortamından duyduğu kaygıyı da dile getiriyor Yılmaz Kart: “Güvende
hissetmiyoruz kendimizi, Savaş bizi çok etkiledi, işlerimiz de çok
düştü.”<br />
<br />
Yurdanur İşbilir ise Harbiye’nin sayılı kadın esnaflarından biri.
Suriye’deki savaşın halkların savaşı olmadığına dikkat çekiyor İşbilir.
“Alevi’si- Sünni’si, Kürt’ü- Türk’ü kardeşiz” diyor İşbilir ve ekliyor:
“Başbakan bu savaşa ortak olmamalı, halkın tepkisini dikkate almalı.”<br />
<br />
Mürsel Gül de üç defa geçmiş sınırın diğer tarafına. “O kadar gittim
ama hiçbir kötülüklerini görmedim Arapların. Suriyelilerle kardeşiz,
savaş istemiyoruz” diyor Gül. Sokağa kurduğu tezgahların başında
duruyor Mehmet Gül. Taze meyve satıyor. Şiddet ortamının satışları
olumsuz etkilemesinden yakınıyor, “ Bu savaş bizi daha da
yoksullaştırdı, çoluk çocuğumuz perişan olacak” diyor.<br />
<br />
Mürsel Gül’ün tezgahı etrafında toplanan komşu esnaf da tedirgin.
“Başbakan bizi duymuyor, televizyonlar bizi görmüyor. Biz savaş değil,
barış istiyoruz! Sesimizi duyurun artık! “ diyor Hacı Murat da.<br />
<br />
<strong>‘SAVAŞA DEĞİL, EĞİTİME BÜTÇE’</strong><br />
Harbiye sokaklarında genç esnafla da sık karşılaşırsınız. Karşımıza
çıkan ilk gençle selamlaşıyoruz. Mehmet Temizkan henüz 18’inde bile
değil. Bir yandan ekmek kavgası derdine düşmüş, diğer yandan da
kapısını çalacak askerliğin derdinde Temizkan. “Askere gitmekten
korkuyorum, savaş çıkarsa ne yaparız?” diye soruyor.<br />
<br />
Yaz sürecini okul harçlığını çıkarmak için değerlendiren lise öğrencisi
Ramazan Aydın da, “Biz bu topraklarda savaş istemiyoruz, kimseyle
sorunumuz yok. ” diye kaygısını dile getiriyor. Karagözlü, kara kaşlı
genç de “ Başbakan silahlara para yatıracağına, biraz da gençlere
baksın, eğitime bütçe ayırsın. Biz savaşa değil, okula gitmek istiyoruz”
sözleriyle Hükümete tepkisini dile getiriyor.<br />
<br />
<strong>BİR SAVAŞIN İÇİNDE BULMAK İSTEMİYORUZ KENDİMİZİ</strong><br />
Antakya’nın Harbiye ilçesini geride bırakıp merkezde, Zenginler
Mahallesi’ndeyiz. Mahalle’nin daracık sokaklarını yürürken,
taburelerini altlarına çekip, sabah çaylarını yudumlayan esnafın
arasında buluyoruz kendimizi. <br />
<br />
Sohbetlerine ortak oluyoruz. Zenginler Mahallesi eski muhtarı Şaban Gür
de var aramızda. “Mahallemiz adını kültür zenginliğinden almış.
Zenginliğimiz parasal değil, Arap’ı, Kürt’ü , Türk’ü bir arada
yaşıyoruz; kiliselerimiz camilerimiz yan yana, bundan ötürü zenginiz”
diyor Şaban Gür. Sınırdaki savaşa işaret eden Gür, “Komşumuz iyiyse
biz de iyiyiz, bir savaş olursa orada bizi de kötü etkiler. Üç kez
Suriye’ye gittim, ticaretimiz, dostluğumuz var onlarla. Savaş hem onları
hem de bizi bitirir “ sözleriyle şiddetin karşısında duruyor.<br />
<br />
Zeynel Abidin Eraslan da Zenginler’de esnaf. ‘70’lerden önce gitmiş
Suriye’ye. “ İş güç derken zaman akıp gitmiş, yanı başımızda ama bir
daha da gitme fırsatım olmadı. Bir kez daha görmek isterdim oraları.
Hepimiz kardeşiz…”diyor Eraslan. <br />
<br />
Suriye’den gelen mültecilere işaret eden Sedat Umut ise çatışma
ortamından duyduğu tedirginliği dile getiriyor: “Oradan gelen
mültecilere karşı değiliz. Biz oradan gelen eli silahlı insanlara
karşıyız. Dışarıdan bomba sesleri geliyor. Suriye ordusunun bombaları.
Bu durum bizi tedirgin ediyor. Bir savaşın içerisinde bulmak istemiyoruz
kendimizi”<br />
<strong><br />
SİLAHLI İNSANLAR DOLAŞIYOR ORTALIKTA</strong><br />
Her sokağı ayrı bir zenginlik olan mahalleyi adım adım yürüyoruz.
Avlulara açılan eski, cumbalı evler eşlik ediyor bize. Sokağa açılan
kapılardan biri dikkatimizi çekiyor. “Ehliddar Kültür Merkezi” yazılı
kapıyı aralayıp içeri giriyoruz. Geniş bir avluda sıcak bir ortamın
içerisinde buluyoruz kendimizi. Arapça müzik çalıyor banttan. Kürtçe,
Türkçe, Arapça gazete ve dergiler masalarda.<br />
<br />
Ehlidar Genel Sanat Yönetmeni Hasan Özgün’ün yanına oturuyoruz. Arapça
bir kelime olan “Ehliddar” ın ne anlamına geldiğini anlatıyor bize
Özgün. Mekana bu ismi vermenin anlamlı olduğunu şu cümleyle ifade
ediyor: “Çünkü, ‘Ehliddar’ hem ağırlayan, hem de ağırlanan anlamında.”<br />
<br />
<br />
Özgün’e, Antakya’yı ziyaret amacımızı anlatıyoruz, yanı başlarındaki savaşı soruyoruz.<br />
<br />
“Antakya tedirgin. Çünkü bombalar patlıyor yanı başımızda, insanlar
ölüyor” diyor. Özgün AKP hükümetini de eleştiriyor: “Siyasi iktidarın
söylemleri sorunlu. Suriye yönetiminden bahsederken bizi rencide
ediyor. Buradaki halkların, Alevilerin tedirgin olmasında ciddi
gerekçeler var. Farklılıkları ötekileştiren bir yaklaşımı var. Bu bizi
rahatsız ediyor. Burası bir kültürel mozaik, kentin bütün dokuları tepki
veriyor. Sendikaları, odaları, Sünni’si , Alevi’si, Kürt’ü, Türk’ü
tepkili hükümete. AKP tabanına yakın kesimlerden de tepki var. Hükümetin
yaklaşımı ve söylemlerine karşı halk arasında yine de bir umut var,
sağduyu var. Barış talepleri yükseliyor. 1Eylül Dünya Barış Günü’nde
Antakya halkı sokaklarda olacak, biz sanatçılar da bu sürece destek
vereceğiz.”<br />
<br />
Hasan Özgün, Suriye’den gelen silahlı kesimlere de dikkat çekiyor ve
anlatıyor: “Silahlı insanlar dolaşıyor ortalıkta, bu durum bizi
tedirgin ediyor. El Kaide militanların tedavileri Antakya hastanelerinde
yapıldığı için buradaki hastaların tedavileri aksatılıyor, bu durum
yurttaşın tepkisine neden oluyor. Hükümet onların arkasında duruyor.
Yediden yetmişe herkesin bu duruma tepkisi var. İnsanlar sokaklara
çıkamaz oldu. Suriye’den gelen eli silahlı adamlar, Antakyalı kadınların
yaşam tarzlarına giyim kuşamlarına bile karışır duruma geldi,
sokaklarda gerilim var. Alevi düşmanlığı yapılıyor. Ama bunlar burada
tutmaz, yüzyılın getirdiği bir doku var burada. Aleviler, Hristiyanlar,
Sünniler bir arada. Halkların kanı üzerinde büyük oyunlar oynanıyor.
Halk bu oyuna gelmeyecek.”<br />
<br />
<strong>SAMANDAĞ: BİR MASAL DİYARI</strong><br />
Bu kez yolumuz 150 bin nüfuslu Samandağ’ına düşüyor... Kültürel olarak
farklılık gösteren ancak yıllardır bir arada yaşamayı başarmış bir yer
Samandağ.<br />
<br />
Aleviler, Hristiyanlar, Ermeniler, Sünniler, yan yana, iç içe
yaşamışlar. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Arap Alevileri oluştursa da
etnik ve kültürel zenginlik kendini hemen belli ediyor burada.<br />
<br />
Günlük yaşamlarında anadilleri Arapçayı konuşan Samandağlılar elbette
yaşanan son süreçlerden kaygılılar. Bu kaygılarını paylaşmak için ilk
olarak bir Alevi ailesine konuk oluyoruz.<br />
<br />
<strong>BU ZULÜM BİTSİN</strong><br />
Hasibe Oktay 83 yaşında; yüzünde 83 yılın acısı, kederi ve yaşanmışlığın
izi öylece duruyor. Dört çocuğunu kaybetmiş, ama yine de yaşama sımsıkı
tutunmasını bilmiş… Arapça konuşuyor bizimle ama bizim anlamadığımızı
düşününce Türkçe konuşmaya çalışıyor. Arada Arapçaya kayıyor dili; insan
en iyi kendi dilinde ifade eder ya kendini o da en sonunda öyle
yapıyor, Arapça anlatıyor, bize Türkçe tercüme ediliyor…83 yılda neler
yaşadığını sorduğumuzda önce bir duruyor, 83 yıl, kolay değildi elbet…<br />
<br />
<br />
Biraz geçmişe gidiyor; eskiden çok yoruluyorduk çalışırken ama
mutluyduk, şimdi makineleşmeyle işler kolaylaştı ama Mutsuzuz diyor…
Birde espri yapıyor, feministler kızmasın ama 10 çocuk yaptım hiç pişman
değilim gene olsa gene yaparım diyor, gülümsüyor…<br />
<br />
Biz derdimizi ise biraz gündemi sormak… “ Bunca acı gördün, yanı başında
savaş oluyor ne düşünüyorsun” dediğimizde hemen söze giriyor:<br />
<br />
“Yapılan zulüm ve katliamdan haberdarım, bu coğrafyada kan akıyor, masum
insanlar ölüyor, elbette savaşa karşıyız, bu kan dursun artık! Bu savaş
kim için… Tam olarak yetkililer ne yapmak istiyor bilemiyorum.
Birbirlerini kardeş olarak görenlerin, birbirlerini boğazlamasını
istemiyorum” diyor.<br />
<br />
<strong>ERDOĞAN’IN ‘ÖZEL’ MİSAFRİLERİYMİŞ!<br />
</strong>Söze Şevki amca giriyor… Suriye üzerine onun da anlatacakları vardı… Kendi tanıklığını anlatıyor hemen:<br />
<br />
“Antakya oteline gittim, orada gördüğüm olaylar çok kötüydü… Büyük
Antakya otelini istila etmişler, ben artık muhalif değil terörist
diyorum onlara. Onları yönlendiren insanlar var. Kendi kulaklarımla
duydum, damadımla otururken orada gördüğümüz sarışın, zayıf, orta boylu
bir erkek iyi şekilde Arapça ve İngilizce biliyordu, resepsiyona girip
birini sordu; sonra salona geçip bekledi ve yanına iki sakallı adam
geldi, İdlib’den söz ettiler. Şöyle diyordu; “orada yapacağınız şey
İdlib ele geçirirseniz nizami ele geçirebilirsiniz...” Ürkütücüydü.<br />
<br />
Kimi kime şikayet edeceksin, Türkiye basının yazdığına göre teröristler
gece Suriye’ye gidip savaşıyor, gündüz Apaydın kampında konaklamaya
geliyorlar. Çok korkunç şeyler oluyor... “<br />
<br />
Antakya’da pek çok duyum var tabii… Şevki amca bu durumdan kaygılı…
Karaçay beldesinde birkaç evin taşlandığından da söz ediyor, minibüse
binenlerin para vermediğini ve Erdoğan’ın misafirleri olduklarını
söyleyenler vs…<br />
<br />
Hatta Samandağ’ında 60’a yakın El kaide olduğu bilgisini de aldıklarını
iletiyor. Sonra şaşkın şaşkın anlatıyor; “ Bir Müslüman bir Müslümanı
katletmez. İnsan katletmez ama onlar insanı katlettikten sonra tekbir
getiriyorlar… “ diyor.<br />
<br />
Antakya’ya ya gerçekten mülteci olarak gelenler var dediğimizde,
“mülteci olarak gelenlere karşı değiliz. Mültecilerin arasında gelen
muhaliflere karşıyız...”<br />
<br />
Ve yaklaşık bir haftadır basında yer alan haberlere dikkat çekiyor ve
basının dilini neden değiştirdiğini soruyor: “Ulusal basın iki gün
içinde ağız değiştirdi ve Apaydın kampında teröristler var demeye
başladı, ne oldu, akıllarına ne geldi de söylemleri değişti, ama biz
biliyoruz yukarıdan talimat aldılar dillerini değiştirdiler” diyor. <br />
<br />
Ve elbette bu savaş ortamı, savaşın gölgesinde yaşam süren Antakyalıları
en çok da ekonomi vurmuş… “Esnaf kan ağlıyor” diyor şevki amca ve devam
ediyor: “Halk tedirgin, dışarı çıkarken bomba sesleri geliyor, iki
gündür duyduğumuz ses bombaydı, ister istemez tedirgin oluyoruz… “<br />
<strong><br />
FİİLİ BİR SAVAŞ DURUMUNDA DEVLETİ KARŞIMIZA ALIRIZ</strong><br />
Peki, fili bir savaş durumu yaşanırsa ne yapacaksınız? Şevki amca bu
konuda net; Aleviler ılımlıdır, eline silah almaz diyor; “ hem alsa da
silahı nereden alacağız, kaçak silah mı alacağız… “<br />
<br />
Samandağ’ında bize mihmandarlık eden Avukat Halil İbrahim Özgün ise
savaşın burada yayılması devleti karşınıza almak demek diyor ve elbette
bir kırılma yaşanacağından söz ediyor.<br />
<strong><br />
HALKLAR ARASINDA MEZHEPSEL AYRIŞMA YOK</strong><br />
Sohbet uzadıkça uzuyor ama bizi bekleyenler de var.... Bu kez yolumuzu
Hristiyan mahallesine çeviriyoruz… Bir diğer adıyla Zeytuni…Zeytuni
denilmesinin nedeni ise eskiden buralar zeytinlikmiş adı öyle kalmış…<br />
<br />
<br />
Abdullah Yumurta-Rum Ortadoks kilisesinde Papaz ve 20 yıldır bu görevi
yapıyor. 5 yıl Suriye Laskiye’de eğitim almış… 16 yıldır da
Antakya/Samandağ’ında.<br />
<br />
16 yıldır Samandağ’ında ama ilk geldiği yıllarda kendini kabul
ettirmekte bir hayli zorlanmış... “Bir toplumdan geliyorsunuz, sizi
tanımayınca kendinizi anlatmak zorundasınız, zorlanıyorsunuz elbette”
diyor.<br />
<br />
Dikkatimizi çeken bir noktaya değiniyoruz hemen... Kilisenin karşısında
Alevilerin de türbesi var. İki farklı kültür karşılıklı ne güzel
diyoruz... Bu ziyaret yeri aslında Hristiyanlara aitmiş, kilisemiz var
kim burada ibadet yapmak isterse gelsin alsın demişler ve Aleviler de bu
ziyaret yerini alarak birlikte kültürel bir kaynaşmaya da adım
atmışlar... Anlıyoruz ki; Hırıstanlığın ilk yayıldığı yer olan
Antakya’ya kültürler mozaiği boşuna denmemiş. <br />
<br />
Suriye meselesine geldiğimiz de halkın huzurunun bozulduğundan söz
ediyor Abdullah Yumurta; halkların savaş istemediğinin de altını çiziyor
defalarca. Mezhepsel çatışmalara neden oldu mu dediğimizde ise farklı
düşünüyor; Yumurta’ya göre halklar arasında mezhepsel bir süreç
yaşanmıyor. Bu dış güçlerin saldığı bir korku.<br />
<br />
Bu söz üzerine hatırlatıyoruz; Selefiler “Hırıstiyanlar Beyrut’a,
Aleviler tabuta” diyorlar? Tabi bir din adamı tek taraflı düşünmez...
Kim derse desin bütün dinleri kabul ettiğini söylüyor, din, dil, ırk
ayrımı gözetmeden herkese insan olarak baktığını ifade ediyor.<br />
<br />
Peki, 5 yıl Suriye Laskiye’de kaldınız o zamanlar yaşam nasıldı
dediğimizde? “5 yıl kaldım güven çok iyiydi, bugünkünden elbette daha
iyiydi, eğer komşun yemek yapmışsa bana yemek getiriyorlardı, kim
olursan ol, önce insandın... Şimdi değişti her şey... “<br />
<br />
<strong>TOP SESLERİNİ DUYUYORUZ, BİLİYORUZ Kİ İNSANLARI BOMBALIYORLAR</strong><br />
Hırıstiyan mahallesinin az ilerisinde Ermeni köyüne doğru yola
çıkıyoruz. Vakıflı, Anadolu’nun tek Ermeni köyü. 35 haneli köyde 135
kişi yaşıyor.<br />
<br />
Vakıflı köyü Ermeni Kilisesi ilk uğrak yerimiz... Samandağ Ermeni
Cemaati Başkanı Cem Çapar’la son yaşanan süreci konuşmak için kilisenin
önünde sohbet ediyoruz... Ermeni cemaati nasıl bakıyordu Suriye
meselesine?<br />
<br />
Cem Çapar Suriye’deki olayların acı verici olduğunu anlatıyor ve
ekliyor: “Bir insanın ölmesi belki de 7 milyar için hiçbir şeydir ama
ölen insan için her şeydir, hayatın bittiği yerdir.”<br />
<br />
<br />
Çapar insani sorumluluktan söz ediyor, Ermeni cemaati olarak da bu
sorumluluğu duyduklarını ifade ederek; “Dünyanın herhangi bir yerinde
bir insan haksız yere ölüyorsa, öldürülüyorsa, acı çekiyorsa bunun
sorumluluğunu insan olarak duymamız gerekir. Bu sorumluluğu biz burada
yaşıyoruz, duyuyoruz, bu sorumluluğu sadece Ermeniler için değil, bütün
insanlar için, çünkü bizim burada en büyük şansımız her milletten insanı
görüp tanımamız, onların da aslında insan olduğunu, duygularının
olduğunu biliyoruz...”diyor.<br />
<br />
Yanı başlarında olan savaşı konuşurken top seslerini hatırlatıyor...
“Burada top sesler duyuldu birkaç gün önce, uyuyamadım, çünkü o
bombaların insanların üzerine atıldığını biliyorum, bu sorumluluğu bu
şekilde duyuyoruz… Elimizden ne gelir, bir şey gelmiyor elimizden, sizin
gibi gelenlere iyi yaşayın, barış içinde yaşayın, birbirinizi
öldürmeyin demekten başka bir şey gelmiyor…” <br />
<br />
Yaşanılan savaş için bunun da bir çözüm olmadığını söylüyor Cem Çapar...<br />
<br />
Antakya’nın her bölgesinde olduğu gibi savaşın tedirginliği Vakıflı
köyüne de sirayet etmiş. Bu tedirginliği cemaat başkanı Cem Çapar pek de
yaşamadığını söylüyor. Cemaatine ve komşularına güvendiğini ifade
ederek; “çünkü biz burada, Hatay’da Aleviler Sünnilerin, Sünniler
Alevilerin haklarını koruyorlar…<br />
<br />
Biz Ermeniler olarak Türklerin, Türkler de Ermenilerin haklarını savunuyorlar… Bu seviyeye geldik…”<br />
<br />
<strong>SURİYE’DE MEZHEP ÇATIŞMASI OLABİLİR</strong><br />
Çapar mezhep çatışmasının Antakya’da yaşanmasına pek ihtimal vermiyor
ama; “böyle bir çatışmanın olacağına dair tedirginliğim yok ama
Suriye’yle ilgili tedirginliğim var, Suriye’de mezhep çatışması
olabilir…<br />
<br />
Suriye’de yıllarca insanlar beraber yaşamışlar ama orada her toplum
kendi katmanında yaşamış... Suriye’de yaşayanlar kendi sorunlarını çok
iyi biliyorlar ama bu sorunları kendi içlerinde yaşıyorlar.<br />
<br />
Orada yaşayan cemaatlerin yemeğe gittikleri lokantalar farklı, alışveriş
yaptıkları yerler farklı… Olabilecek bir mezhep çatışması tedirginliğim
var ama burası için yok...” diyor.<br />
<br />
Çapar, Suriye olayını sadece mezhep çatışması olarak görmediğini, Suriye
üzerinde oynan büyük bir oyunun parçası olduğunu söylüyor.<br />
<br />
Çapar, “adına emperyalizm dersin, adına çıkar dersin, adına İsrail,
Amerika, Rusya, Çin’in oyunu dersin; iki kutbun Suriye üzerindeki güç
gösterisi dersin, ne dersiniz deyin, olayı büyük çerçevede bu şekilde
görüyorum ama içeride masum halkın ölmesi var, bunu nasıl açıklayacağız.
“<br />
<br />
Mülteci olarak gelenler içinse söylentilerin çok fazla olduğunu ama
kendi gözüyle görmediği bir olayı da anlatmanın gereksiz olduğunu
vurguluyor.<br />
<br />
“Mülteci olarak gelmişlerse onların canlarını kurtarmak için yer açarız
ama işin içinde farklı oyunlar varsa onu da çözecek mekanizma biz
değiliz. Siz bile o kamplara girmemişsiniz, daha ne olsun! “<br />
<strong><br />
EMPERYALİZMİN AMACI BİZİ BİR BİRİMİZE KIRDIRMAK</strong><br />
Vakıflı’dan ayrılıp Samandağ’ına geliyoruz, artık dönme vakti ama Şevki
amca bizi alıp Ahmet Deniz’in evine götürüyor… Deniz, evinin bahçesinde
ağırlıyor bizi…<br />
<br />
Samandağ’ın biraz daha rahat olduğunu ve Antakya’da Selefilerin
varlığından söz ediyor. Keyfi muamele beklediklerinden, başbakanın özel
misafirleriyiz dediklerinden söz ediyor.<br />
<br />
<br />
Ahmet Deniz; “Sık sık Yurt dışına çıkıyorum ben, özellikle ilk yeni
gelişlerinde Libya’dan yaralı gelmişlerdi, işin ilginç tarafı bu yaralı
arkadaşlar o kadar hastane varken neden Antakya’da tedavi görüyorlar.
Başka yer kalmadı mı? İnsanlar sözde yaralı ama çok sağlıklı, güçlü
insanlardı… Benim bindiğim uçakta olduğu gibi selefi teröristi vardı”
diyor.<br />
<strong><br />
HAVAİ FİŞEK PATLASA KORKUYORUZ</strong><br />
Asıl sorunun Suriyeliler olmadığı, dışarıdan gelen Selefilerin olduğunu
söylüyor. Deniz, “çünkü onlar kan emici insanlar, onlar paralı
askerler... Sorun Alevi Sünni değil, emperyalizmim amacı budur, Ortadoğu
yer altı kaynaklarını ele geçirmek için tabii ki birbirimizi
kırdıracak… Herkes tedirgin, burada havai fişek patlarken bile
korkuyorlar… Eski Antakya kalmadı, akşamları sokakta dolaşmaya
korkuyoruz... “ diyor.
***<br />
<strong><br />
Apaydın Kampı ‘gizli’ tutuldu!</strong><br />
Reyhanlı’da bulunan Apaydın Kampı’na yolculuğumuz... Yedi-sekiz
gazeteciyiz ve CHP heyetinin içerisinde yer aldığı araçları takip ederek
ilerliyoruz. Mısır ve pamuk tarlaları arasından geçip sınıra
yaklaşıyoruz. Yolculuğumuz esnasında bizi kampa götüren aracın
şoförüyle sohbet ediyoruz. <br />
<br />
Anlatıyor kaptan:<br />
<br />
“Bu kamp Antakyalıların yaşamını felç etti. Antakya’da eskiden kadınlar
gece saatlerinde bile rahatlıkla dolaşırken şimdi erkekler bile dışarı
çıkmaktan çekiniyor. Kamptaki militanlar gece de şehir içlerinde çünkü.
Ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar, minibüslere, suya,
yemeğe para vermiyorlar, ‘masrafları Erdoğan’dan kesersiniz’ diyorlar.
Hükümetten desteği çoktan almışlar.”<br />
<br />
Sorular, yanıtlar derken kampa yaklaştığımızı duyurdu önümüzde ki
araçtan arkadaşlar. Güvenliğimizin tehlikede olabileceğini, toplu
hareket etmemizde fayda olabileceğinde hem fikir olduk. Hayli büyükçe
bir yerleşkenin önünde durduk. “AFAD Başbakanlık, Apaydın Konaklama
Tesisleri” yazılı dev levha asılıydı kampın ana girişinde.
Kamyonetlerle yemek taşınıyordu içeriye. Bir koşturmaca, bir telaş
vardı. Kapıdaki güvenlik ve kampa girip çıkan gençler bizim görüntü
almamıza engel olmaya çalıştı. Arapça konuştukları için ne dediklerini
anlamıyorduk.<br />
<br />
Kampa girmek için Bakanlık’tan izin alan CHP heyetini bekledik.
Milletvekili Hurşit Güneş’in aralarında olduğu heyet geldi ve
kendilerinin de içeri alınmadığını söylediler. Bakanlık önce izin
vermiş, ardından bu izni geri almıştı nedense. Bakanlık Apaydın
Kampı'na ‘gizlilik’ getirmişti. Yasağı getirmiş ama bunu herhangi
hukuki bir gerekçeye dayandırmamıştı. <br />
<br />
Kampa girişimizin engellenmesi üzerine CHP Heyeti kamp önünde basın
açıklaması yaparak uygulamayı protesto etti. Basın açıklamasının
ardından kampın önünde bir hareketlilik yaşandı. Kameralarımızı
hareketliliğin olduğu yöne çevirdik. Biri askeri üniformalı diğeri
sivil, iki kişi kameralara konuşmak istedi. Sivil olan kişi ünüformalı
olanın söylediklerini tercüme ediyordu bize.<br />
<br />
Ebu Hüseyin, Özgür Suriye Ordusu'ndan 50 kişilik bir birliğin
komutanıydı. Suriyeli komutan, neden burada olduklarını ve günlerinin
nasıl geçtiğini anlatıyordu tercümanı aracılığıyla. Sabahları çatışma
alanına gittiklerini, akşamüstü de kamplara döndüklerini, ihtiyaçlarının
Türkiye tarafından karşılandığını söylüyordu. Ebu Hüseyin, "Türkiye
hükümetine ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, bize kucak açtığından
dolayı çok teşekkür ederiz" diyordu.<br />
<br />
Kaldıkları çadır kampta askeri eğitim yapıldığını açıklayan Ebu Hüseyin devamında şunları anlattı:<br />
<br />
"Türkiye'ye günübirlik gelip gidiyoruz. Sınırın hemen diğer tarafındaki
çadır kampta kalıyoruz. Sabah savaşa gidiliyor, akşamüstü de kamplara
geri dönülüyor. Sınırdan rahatça geçebiliyoruz. Lojistik desteği bize
Türkiye sağlıyor. Yiyecek, içecek ve ilaç ihtiyacımız Türkiye tarafından
karşılanıyor. Bize diğer ülkelerden de yardım geliyor. Şimdiki amacımız
sınıra yakın bir bölge olan İdlib'de tampon bölge oluşturmak. Üç gün
önce sınırın Suriye tarafında Suriye ordusu tarafından kuşatıldık,
sınırın Türkiye tarafına kaçarak kurtulduk. Rejim düşerse özgür bir ülke
kurmak istiyoruz."<br />
<br />
Suriyeli komutanın anlattıkları, kampa neden alınmadığımızı anlamaya yetiyordu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9SUjnQidSLfbv8ZwqvIvRJs8ikgVP2CJUYuZeO6H6Kc4i1APj9ft3flW2LNYJOkFXPP-sdmR4GEEVLe7NAWGF2AhWuYcw-jBMdh39qZPFKKkMjLlxlQnfvFx2WGkquJWNgKLu3XRd-yM/s1600/Ebu+H%C3%BCseyin_Apayd%C4%B1n+Kamp%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9SUjnQidSLfbv8ZwqvIvRJs8ikgVP2CJUYuZeO6H6Kc4i1APj9ft3flW2LNYJOkFXPP-sdmR4GEEVLe7NAWGF2AhWuYcw-jBMdh39qZPFKKkMjLlxlQnfvFx2WGkquJWNgKLu3XRd-yM/s320/Ebu+H%C3%BCseyin_Apayd%C4%B1n+Kamp%C4%B1.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Ebu Hüseyin, Özgür Suriye Ordusu komutanlarından.<br />
<br />
<br />
<div align="center">
<br /></div>
<br />Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-70728076027253007282012-05-30T00:37:00.001-07:002012-05-30T00:37:03.311-07:00Devlet Van'ı çoktan unuttu!<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Kara kışı çadırlarda geçiren Van halkı, yazın sıcağında da konteynerlere mahkum edildi. Devletten umudunu kesen Van, kadınlarıyla, demokratik kitle örgütleriyle, belediyeleriyle büyük bir dayanışma içerisinde. Van halkı, kendi çözümünü kendisi yaratma yolunda.</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">AYSEL KILIÇ</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Van’ı vuran büyük deprem ülke gündeminden düştü. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>‘Van’da hayat normale gidiyor’ propagandası yapan medya da elbirliği ile Van’ı manşetlerden düşürdü.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Oysaki Van’da hayat hiçbir zaman normale dönmedi. Deprem, yoksul emekçi ve köylülerin sırtında taşınması daha da zorlaşan bir yük haline geldi. Aradan geçen 7 aya rağmen Van halkının barınma sorunu çözülmedi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kara kışı çadırlarda geçiren halk, yazın sıcağında da konteynerlere terk edildi. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">‘Kalıcı konutlar hazır’ diyen AKP Hükümeti, depremzedeler üzerinden rant elde etmenin peşine düştü. Cebinde bir ekmek parası dahi olmayan halka 75 bin liralık TOKİ evlerini adres olarak gösterdi. Van halkını “müşteri” olarak gören hükümet, depremin faturasını da yine halktan kesti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Evleri depremden yıkılan onlarca aileye, kullanamadıkları elektriğin, suyun faturası gitti.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Eğitimleri yarıda kalan öğrenciler,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hasta çocuklarına doktor bulamayan kadınlar, mesaisiz çalışan eğitim ve sağlık emekçileri… </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Devlet Van’ı çoktan unuttu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Elindeki olanakların tümünü depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanan Belediye’nin imkânları ise kısıtlı. Kadınlarıyla, demokratik kitle örgütleriyle, belediyeleriyle büyük bir dayanışma içerisinde olan Van, kendi çözümünü de kendisi yaratma yolunda. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">DEPREMİN YÜKÜ KADINLARIN OMUZLARINDA</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Vanlı kadınlar çadırlarda dayanışıyor, çadırlarda örgütlenmeyi öğreniyor. Van Kadın Derneği’nin (VAKAD) çatısı altında toplanan kadınlar, her türlü sorunlarını burada konuşuyor,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tartışıyor ve çözüm arıyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Konteyner kent olan Kevenli’ ye kurulmuş VAKAD’ın çadırı. Kimisi çocuklarıyla geliyor çadıra, kimisi de kitap ve notlarıyla. Biz de kameramızla çadırdayız. Kendi dilleriyle anlatıyorlar kendilerini. Türkçe bilmiyor çoğunluğu. İsyan ediyorlar koşullarına, isyan ettikleri kadar örgütlülük ve dayanışmada da kararlılar. Örgütlülüğün gücüyle sorunların üstesinden gelecekler.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Devlet bizi yeni unutmuyor ki, yaralarımızı, acılarımızı kendimiz sardık bugüne kadar!” diyor Zeliha ana. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Üç çocuğu ile çadıra gelen genç kadının üzüntüsü ise çocuklarınaydı: “Yaz geldi, çocuklarım kışlık ayakkabılarla duruyor. Ne kıyafet alabiliyoruz ne de sebze, meyve.” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Tek isteğinin, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çocukları ile beraber başlarını sokacak bir ev olduğunu söyleyen Berfin ise öfkeliydi. TOKİ evlerinin pahalılığına tepkiliydi: “O evlere sadece zenginler girebilir” diyordu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“GÖNÜLLÜ” DOKTORLAR EĞİTİM VERİYOR</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br /></b><span style="font-family: Calibri;">Sınırlı sayıda hastane ve sağlık ocağının olduğu Van’da, kadınların sağlık sorunlarının giderilmesinde güçlükler yaşanıyor. Hal böyle olunca, gönüllü doktorlar VAKAD çadırına koşuyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Farklı hastanelerden doktorlar, her Cumartesi, kadınlara sağlık konusunda eğitimler veriyor.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">VAKAD gönüllüleri Sema Bağış ve Esin Günay, gecelerini gündüzlerine katıp hemcinsleriyle dayanışıyor. Başta sağlık ve eğitim olmak üzere birçok konuya dair eğitimler verilmesini sağlıyorlar.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Esin Günay, tüm dayanışmaya rağmen, koşulların zor olduğunu söylüyor: “Elimizden geldiği kadar kadınlarla dayanışmaya çalıştık, çalışıyoruz ama yetemiyoruz. İmkanlarımız çok kısıtlı.” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Günay, Kadınların barınma sorunları çözülmeden diğer sorunların da çözülemeyeceğini ifade ediyor ve ekliyor: “TOKİ ev veriyor ama oda büyük bir sorun.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu kadınlar hangi parayla o evlerde oturacaklar? Yakınlarını kaybettiler, evlerini, işlerini ama devlet onlara elini uzatmadı. Büyük bir travma yaşadı, yaşıyor kadınlar.”</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">“Buradayız ve siz yalnız değilsiniz mesajını veriyoruz kadınlara. Bu mesaj önemlidir” diyen VAKAD gönüllüsü Sema Bağış ise, kadınların ilkin VAKAD’a yardım talebiyle geldiğini ancak zamanla bu dayanışmanın yardımı aştığını, kadınlarla birlikte çözüm arayışına gittiklerini söylüyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">“TOKİ HALKI MÜŞTERİ OLARAK GÖRDÜ”</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Depremin büyük yükü kadınların omuzlarında ama Belediye’nin yükü de az değil. Belediye, kısıtlı bir bütçe ve imkânsızlıklarla halkın yaralarını sarmaya çalışıyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, “Yurttaş sadece evini değil işini de kaybetti. Bu zararın telafi edilmesi gerekiyor ancak devlet olabildiğince bu sorunun üstünü örtmeye çalışıyor. Unutulan Van halkı, kendi çözümünü de kendisi yaratacak ” diyor. Çelebibağ Belediye Başkanı Veysel Keser de “Kışın çadırlar yanıyordu, şimdi de konteynerler. Halkın barınma sorunu hala çözülmedi. Deprem gerçeği ile açığa çıkan konut talebi fırsata dönüştürüldü. TOKİ, Van halkını müşteri olarak gördü”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sözleriyle hükümetin politikalarını eleştiriyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">SENDİKALAR HALKLA İÇ İÇE</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Van’da sendikalar da çok hareketli. Deprem nedeniyle binaları hasar gören Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) çalışmalarını konteynerlerde sürdürüyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Van Eğitim Sen Şube Başkanı Mucip Vergili, öğrencilerin ve öğretmenlerin mağduriyetinin giderilmediğini söylüyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Van’da 43 okul kullanılmaz halde. Eğitim ve öğretime uygun olduğu ileri sürülen okulların ise sağlam olmadığı daha sonra raporlar kanıtlandı. Resmi rakamlara göre Van’da 70 bin öğrenci eğitimlerini dışarıda sürdürüyor. Ama bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Van’dan giden öğrenciler dışarıda da okuyamıyor. Gittikleri yerlerde ırkçı saldırılara maruz kalıyorlar. Bu nedenle eğitimlerini bırakıp geliyorlar. Öğretmenler için de durum farklı değil. Barınma sorunumuz hala çözülmedi. Van’da öğretmenler de fiziksel ve psikolojik olarak yıprandı.” </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">SES Şube Başkanı Yılmaz Berki de, hem hastaların hem de sağlık çalışanlarının zor bir dönemi yaşadıklarını söylüyor. Çok sayıda hastanın tedavileri yapılmadan geri gönderildiğini, sağlık emekçilerinin mesaisiz çalıştığına dikkat çeken Berki, “Hasarlı olduğuna dair raporların verilmediği hastaneler başka hastaneler ile birleştirildi. Üç hastane bir binaya sıkıştırıldı. Hükümet neyin peşinde bilmiyoruz” diyor. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Büyük bir yıkım yaşayan Van’ın sokaklarındayız. Hayat her ne kadar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>‘normal akıyor’ gibi görünse de,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Van’da hayat hiçbir zaman normale dönmedi. Binalar yıkık, dökük… Halk isyanda!</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixTqGQYaWfQIpwc3ioIVhQNsv1LwFVqM7z7yq2on4p5tuSD7sIx0PQvz-y9Q0qzfQ0xLs-EhEg3W0e2L0Joo6qGf9TAkSyaZON1GFlKeqWsKVmMynoeT_ZanIrPYJAzVlViofi_UdG_Kk/s1600/DSC_0029.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" rba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixTqGQYaWfQIpwc3ioIVhQNsv1LwFVqM7z7yq2on4p5tuSD7sIx0PQvz-y9Q0qzfQ0xLs-EhEg3W0e2L0Joo6qGf9TAkSyaZON1GFlKeqWsKVmMynoeT_ZanIrPYJAzVlViofi_UdG_Kk/s320/DSC_0029.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhx5U4g8cBiIeB5gnyzAw0QgXBMMw8mu5FMl6TyS9vno_kdVIkFLMsWCDsS99iVeX7SwETQu22h4kd0ohMkQreqx3ZL-7SVtVBgEAN3HgBa7tW8xQMBsraKu50RyJp02386Gue5S6eE8so/s1600/foto2.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" rba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhx5U4g8cBiIeB5gnyzAw0QgXBMMw8mu5FMl6TyS9vno_kdVIkFLMsWCDsS99iVeX7SwETQu22h4kd0ohMkQreqx3ZL-7SVtVBgEAN3HgBa7tW8xQMBsraKu50RyJp02386Gue5S6eE8so/s320/foto2.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpPb-YSG247qr8_Q1ZpxBnPIA5KF5HGsLBO2iDHaa_WsHOaNhQlW_WDPMgNYpjaXHfID0kbpj3PiDSukIKne2ch97wX-Io96D_K8moYZBnyRLVbP-wN9LW5-mvCh-JCWJwtOJkufrbjhA/s1600/DSC_0081.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" rba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpPb-YSG247qr8_Q1ZpxBnPIA5KF5HGsLBO2iDHaa_WsHOaNhQlW_WDPMgNYpjaXHfID0kbpj3PiDSukIKne2ch97wX-Io96D_K8moYZBnyRLVbP-wN9LW5-mvCh-JCWJwtOJkufrbjhA/s320/DSC_0081.JPG" width="320" /></a></div>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-40086893301526913012012-05-02T23:48:00.004-07:002020-12-07T05:40:51.680-08:00“Şoför Bey, bu otobüs nereye gidiyor!”<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1-v7OTh23IOLVQwmy3jDVRq87JG3mQ6yoazLrotI2qP3gzgRU2NEDkexeJODw4sKcv_8o8LRCdSN-YNGY6pXnKc8_2tB8je8OBS_X_wWeMk2PspEpRsv0Bd_ltackgO6_lAdtW1c-hMM/s259/otob%25C3%25BCs.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="194" data-original-width="259" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1-v7OTh23IOLVQwmy3jDVRq87JG3mQ6yoazLrotI2qP3gzgRU2NEDkexeJODw4sKcv_8o8LRCdSN-YNGY6pXnKc8_2tB8je8OBS_X_wWeMk2PspEpRsv0Bd_ltackgO6_lAdtW1c-hMM/s0/otob%25C3%25BCs.jpg" /></a></div><br /><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
<br />
<i style="font-family: Calibri;">Duraklardan binenlerle birlikte iyice kalabalıklaştı otobüs. 1 Mayıs olduğunu bilmeyenlerin soruları gelemeye devam ediyordu: “Şoför Bey, bu otobüs nereye gidiyor!” Soruları ne şoför ne de gençler cevaplıyordu, yanımda oturan Ahmet dede gelen sorulara tek tek cevap yetiştirmeye çalışıyordu: “Bu otobüs 1 Mayıs’a gidiyor!”</i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Çocuk heyecanı, çocuk sevinci ile uyandım 1 Mayıs sabahına. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Muhafazakarlığı ile bildiğim, tanıklık ettiğim ‘mahallem’in sokaklarında <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bugün bir telaş, bir koşuşturmaca vardı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hergün işe gitmek ve eve dönmek için bindiğim Kocamustafapaşa otobüsünün yolcu profili de bugün bambaşkaydı. Gençler tarafından işgal edilmişti sanki otobüs.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Türküler, marşlar, şen kahkahalar…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Yanımda oturan, 80’li yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim, adam otobüsteki gençleri şaşkın gözlerle izliyordu. “Yanlış mı bindim, bugün bir tuhaflık var otobüste?” diye sordu bana.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Bugün 1 Mayıs” dedim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Ha anladım, anarşiklerin eylemi değil mi 1 Mayıs kızım?” dedi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“İşçi ve emekçilerin bayramı, sizin, bizim bayramımız” dedim gülümseyerek. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Peşpeşe soru sormaya devam etti. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ben soruları yanıtlarken yüzündeki endişe azaldı, sohbetimiz <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>derinleşti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>1 Mayıs’ı en sade cümlelerle anlatmaya çalışırken,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hemen arkamızda oturan iki genç de sohbetimize katıldı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Dede seni de götürelim alana” dedi esmer güleç yüzlü genç. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“ Biz derslerimizi, işimizi bırakıp Bayramı kutlayacağız” diye devam etti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yaşlı adam, sesini yükselterek, “Yavrum talebesiniz, işçi değilsiniz ki eyleme gidiyorsunuz?” dedi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Genç ise, “Evet talebeyiz, işçi değiliz, ama okumamamız için elinden geleni yapıyor devlet. Parası olmayan okuyamıyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Öğrenci değil de müşteriyiz sanki!” Adam, kafasını sallayarak, onayladı gencin söylediklerini,“ Haklısın yavrum, ben de çocuklarımı okutamadım parasızlıktan” dedi.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Sohbet sürerken,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>duraklardan binenlerle birlikte iyice kalabalıklaştı otobüs.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>1 Mayıs olduğunu bilmeyenlerin soruları gelemeye devam ediyordu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Şoför Bey, bu otobüs nereye gidiyor!” diyenler çoğaldı. Ama soruları ne şoför ne de gençler cevaplıyordu, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yanımda oturan Ahmet dede,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>( yazımın başındaki gibi ‘yaşlı’ diyemeyeceğim artık,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O’nunla çoktan tanışmıştık) gelen sorulara tek tek cevap yetiştirmeye çalışıyordu: “Bu otobüs 1 Mayıs’a gidiyor!” dedi.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu cevap gençlerden büyük bir alkış aldı, ıslıklar çoğaldı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Devamında marşalar geldi: <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“1 Mayıs, 1 Mayıs, işçinin emekçinin bayramı…”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Otobüsteki atmosfer beni de içine çekmişti,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Unkapanı’na<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ne zaman vardığımızın farkında bile değildim. “Taksim’e gitmez, son durak!” diyen şoförün sesini duydum.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>1 Mayıs alanına gitmek için gelenler tek tek Şişhane yolunu tuttu. Ben de Ahmet dedenin inmesi için bekledim. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çantamdan çıkardığım fotoğraf makinemi görünce,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Gazeteci misin?” diye sordu ışıldayan gözleri ile. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yanıtımı alınca, “Hiç belli ettirmedin kızım, yoksa beni de mi yazacaksın gazetene?” diyerek gülümsedi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Evet, Ahmet dedeyi yazmadan edemezdim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Anarşiklerin eylemi değil mi 1 Mayıs?” diye soran, ancak otobüste tanıştığı gençlerle birlikte 1 Mayıs alanının yolunu tutan Ahmet dede, hepimizden genç değil de neydi? </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>1 Mayıs ile ilk kez tanışmanın heyecanını yaşayan Ahmet dede ile Unkapanı Köprüsü’nü<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>adım adım yürüdük…<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kızıl bayraklar, davul zurnalar, marşlar bizi karşıladı. Ahmet dedenin yüzüne vuran güneş,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tüm gölgeleri silip süpürmüştü.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-31807760778594696892012-03-17T04:52:00.000-07:002013-09-17T09:14:28.714-07:00Tutuklu kadınlar neden regl olamıyor?<!--[if gte mso 9]><xml> <w:WordDocument> <w:View>Normal</w:View> <w:Zoom>0</w:Zoom> <w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone> <w:PunctuationKerning/> <w:ValidateAgainstSchemas/> <w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:Compatibility> <w:BreakWrappedTables/> <w:SnapToGridInCell/> <w:WrapTextWithPunct/> <w:UseAsianBreakRules/> <w:DontGrowAutofit/> </w:Compatibility> <w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]> <style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style> <![endif]--> <br />
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b>Aysel Kılıç</b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İçeride, yani hapishanelerde neler olup bittiğini, ya tutukluların gönderdiği mektuplardan öğreniyorum ya da ayda yılda bir gittiğim ziyaretlerden. Gazeteci kimliğim nedeni ile tutuklulardan bugüne kadar sıkça mektup aldım. Gelen mektupların büyük çoğunluğunda, tecrit sorunu anlatılıyor. Kimisinin aile görüşü engelleniyor, kimisinin ise mektuplarına, kitaplarına el konuluyor. Sadece bunlarla bitmiyor sorunlar, sıcak ve soğuk su sıkıntısı, havalandırılmaya toplu çıkamamak vs. vs… Mektuplar geldikçe, tutuklulara daha da yakınlaşıyorum, onların acısını acım; sevinçlerini sevincim gibi yaşıyorum. Bazen bir mektubu defalarca okuduğum oluyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yıllarca yazdım/yazıyorum, haberini yapıyorum içeridekilerin. BirGün de aynı duyarlılıkla, tutuklu ve hükümlülere sayfa açtı, gelen mektupları bir bir yayımladı. Bugüne kadar gelen mektupların büyük çoğunluğu erkek tutuklu ve hükümlülerdendi. Ama son zamanlarda kadınlardan gelen mektuplarda bir artış olduğunu fark ettim. Bu durum beni şaşırtmadı; çünkü kadınlar bilinçleniyor, sokağa çıkıyor, hakkını arıyor. Bilinçlendikçe, özgürlük mücadelesinin bedeli de ağır oluyor. Bilinçlendikçe kadınlar, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, şiddete maruz kalıyor…</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>* * * </div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hediye Aksoy,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hem görme engelli hem de kanser hastası. “Ben mahpusluk içinde mahpusluk çekiyorum” diyor mektubunda. Hasta haliyle saatlerce ring aracında, adliye ve hastane kapılarında bekletildiğini yazıyor Hediye ve ekliyor, “Tutuklu ve hükümlülerin, siz dışarıdakilerin desteğine ihtiyacı var.” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yasemin Karadağ da 7 aydır Bakırköy Hapishanesi'nde tutuklu. Böbreğinin birini gençlik yıllarında, hapishanede kaybetmiş, kalan böbreği de yetersiz çalışıyor. Yemek yiyemediği için 40 kiloya düşmüş. Yasemin mektubunda, “ İyi beslenmem ve sağlığıma uygun diyet yapmam gerek ancak, hapishane koşullarında bu mümkün değil” diye yazmış. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Fatma Tokmak’ı bilmeyeniniz yoktur. 1996’da henüz bebek olan oğlu Azat ile birlikte gözaltına alınmış, 15 gün boyunca ağır işkencelere maruz kalmıştı Fatma Tokmak. Uğradığı işkenceler nedeni ile kalp hastası olan Fatma’nın tek isteği, biran önce oğlu Azat’a kavuşmak. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mektupları okurken, içimde, ta derinlerde bir şeyler acıyor, boğazım düğümleniyor… Onlar, özgürlüğün bedelini ağır ödüyorlardı. Tüm bunları düşünürken, Zeyno’ nun masamda duran fotoğrafına bakıyorum, dünyaya meydan okurcasına gülümseyen fotoğrafına. O’nu görmenin zamanı gelmişti. Gazeteci Zeynep Kuray, Hediye gibi, Yasemin gibi, Fatma gibi Bakırköy’de dört duvar arasında. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>* * *</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Günlerden yine Cuma. Zeynep’i’ tutuklandığından beri ikinci kez görecektim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir önceki görüşmemden farkı, bu sefer ona sarılabilecektim. Açık görüştü. Görüş saatinin gelmesini beklerken hapishane önünde, İnsan Hakları Derneği’nin basın açıklaması yaptığını gördüm. Fotoğraf makinemle açıklamanın olduğu yere gittim. Annesi Fatma’ya kavuşmak için yıllardır çırpınan Azat da oradaydı. Hasta tutuklular için tahliye istiyorlardı. Sanatçı Pınar Sağ da duyarlılığını bir kez daha göstermişti. “Muayene sırasında, askerlerin odaya girmek istemesi nedeni ile birçok kadın tedavi görmeden hapishaneye geri dönüyor” diyordu Pınar. İHD yetkilisi ise, resmi rakamlara göre, hapishanede 416 ağır hastanın bulunduğuna dikkat çekiyordu. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Basın açıklaması bitti. Görüş saatimiz de gelmişti. Kimlik kontrolü, üst aramaları ve diğer tüm işlemlerin ardından büyük bir salona alındık.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yan yana dizilmiş sandalye ve masalarda oturduk, kimisi oturacak yer bulamadığı için ayakta kaldı. Yaklaşık bir saat de böyle bekledik içeridekileri. Heyecan yerini yorgunluğa bırakıyordu yavaş yavaş. Ta ki Zeyno’nun gürsesi salonda yankılanana kadar. Yine kıpır kıpırdı Zeyno, tanıdık tanımadık herkese sarıldı, öptü.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>O’nu izlerken gözlerim diğer tutuklulara takıldı. Sanki içerisi, dışarısı olmuştu. Dicle Haber Ajansı çalışanları, Gündem gazetesi yazarı Yüksel Genç, çevirmen Ayşe Berktay tutukluların arasındaydı. Selamlaştık. Zeyno, Hediye Aksoy ile tanıştırdı bizi. Mağduriyetini çokça haber yapmıştım Hediye’nin ama ilk kez yüzünü görüyor, sesini duyuyordum… Hastalığına rağmen yüzünde tebessüm eksilmedi Hediye’nin. İçtendi, sıcaktı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hem Zeynep hem diğer tutuklular, hapishane koşullarından yakınıyorlardı. “Su sorunu hala çözülmedi, yemekler yenilecek gibi değil, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hastalıklar arttı” diyordu tutuklular. Yemeklerden mi, başka bir sebepten mi bilinmiyor ama kadınların büyük çoğunluğu ya çok geç regl (adet) oluyor, ya da hiç olmuyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kaygısını, “Yüzlerimizdeki kıllanmalar da arttı” sözleriyle dile getiren esmer kadın, hapishane yemeklerinin incelenmesini istiyordu. Güvenilir bir doktordan, geniş çaplı bir muayene talep ediyorlardı. “Doğru dürüst duş da alamıyoruz, duştan sonra vücudumuzun derisi pul pul dökülüyor, kaşınıyor” diyordu her iki kolunu ziyaretçisine gösteren kadın.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sorunlar 45 dakikaya sığacak gibi değildi. Görüş bitmişti. Hapishane koşullarına inatla, yaşama tutunmaya çalışan kadınların gözlerindeki ışıltı, yakınlarına moral olmaya yetmişti. Onlar, dört duvar arasında karşıladıkları 8 Mart’ın kızıllığıyla, gelecek güzel yarınlara sımsıkı sarılmışlardı çoktan.</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiViEJOjm1pOlogfC0D1PCy6OyuHZrr1MQU3SQhyMXpn-7sCYCLa4gA8GnI6KaVLYJHIZ86CrBjwNDOMvhQ0ftEYaqXYoJzNcpxvfLe5XPIxu-SU8aWBkorKWdLpH01L_XolzTluFAg78k/s1600/552336_460891683923096_2107490524_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiViEJOjm1pOlogfC0D1PCy6OyuHZrr1MQU3SQhyMXpn-7sCYCLa4gA8GnI6KaVLYJHIZ86CrBjwNDOMvhQ0ftEYaqXYoJzNcpxvfLe5XPIxu-SU8aWBkorKWdLpH01L_XolzTluFAg78k/s320/552336_460891683923096_2107490524_n.jpg" width="212" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Evrim Kurdoğlu ile bir görüş günü.</div>
Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-62330655026075848272012-02-03T05:16:00.001-08:002021-01-09T04:38:44.727-08:00Bakırköy’de beş saat
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ZYfTXbeeLJwJzJwa8OypuHK6wf1coG8D4plAefpBf08y-uklStf3zA9WAiGxdd8Vs6_9R3rSAUfKgLdkf10InxqpnzlDaQ1NWwS07p-j-wIHZdOYeI9eBqN43ezqlVFoDfMajvsOYM0/s690/tgs-kadin-gazetecilik-suc-degil3.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="460" data-original-width="690" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ZYfTXbeeLJwJzJwa8OypuHK6wf1coG8D4plAefpBf08y-uklStf3zA9WAiGxdd8Vs6_9R3rSAUfKgLdkf10InxqpnzlDaQ1NWwS07p-j-wIHZdOYeI9eBqN43ezqlVFoDfMajvsOYM0/s320/tgs-kadin-gazetecilik-suc-degil3.jpg"/></a></div><!--[if gte mso 9]><xml> <w:WordDocument> <w:View>Normal</w:View> <w:Zoom>0</w:Zoom> <w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone> <w:PunctuationKerning/> <w:ValidateAgainstSchemas/> <w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:Compatibility> <w:BreakWrappedTables/> <w:SnapToGridInCell/> <w:WrapTextWithPunct/> <w:UseAsianBreakRules/> <w:DontGrowAutofit/> </w:Compatibility> <w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]> <style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style> <![endif]--> <br />
<div class="MsoNormal">Aysel Kılıç</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bir “görüş” günü.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hava buz gibi, ayaklarımı hissedemiyorum. Arkadaşları görme heyecanı bile bu ayakları ısıtmaya yetmiyor. Hapishane önünde bekleyişimizin sonu gelmeyecek gibi geliyor. Sıra yazdırmak için, görüş saatinden üç saat önce geldim. Benimle birlikte bekleyen onlarcasına bakıyorum. Çok uzak yerlerden gelmiş anneler, babalar... Kimisi kızına ördüğü kazağı gösteriyor yanındakine, kimisi ise vereceği harçlığın miktarına üzülüyor. “Kantin ateş pahası, para yetişmiyor” diyor esmer yüzlü genç. “Eskiden dışarıdan götürdüğümüz yiyecek ve giyecek yetiyordu; ama şimdi o bile yok. Cezaevini ticaret haneye dönüştürmüşler!” sözleri ile devam ediyor konuşmasına. Yılların acısını yansıtan deniz mavisi gözleriyle, yüzündeki derin çizgilerle yetmişli yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir kadın ise, elindeki yeşil kazağı okşuyordu. Yeşil denilmezdi aslında, hakiydi. Yani “yasaklı” <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olan renk. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hapishaneye bu rengin girmediğini bilmiyormuş Fatma ana. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Almış yününü, büyük bir emekle örmüş kazağı kızına. O kazağı kızının üzerinde göreceği günü beklemiş aylarca. Ne kar-tipiyi dinlemiş ne de yokluğu. Dağları yolları aşıp gelmiş İstanbul’a. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Bu kadar uzağa vermeselerdi yavrumu, biz de rahat ederdik” diyor Dersimli Fatma ana. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>* * * </div><div class="MsoNormal">Hikâyelerini dinlerken ailelerin, buz kesilen ayaklarımdan utanıyorum…”Sen neden buradasın?” diye sordu beriki bana. “Gazeteciyim. Gazeteci arkadaşlarım tutuklu. Onları görmeye geldim” dedim. Yüzlerindeki şaşkınlık sözlerine de vurdu, “Kızım gazetecileri de mi tutukluyorlar?” diye sordu kadınlardan biri. “Ne yapmış gazeteci, utanmıyor mu bu devlet! Günahtır, ayıptır…” diyen Fatma ana ise, tepkisini dile getirirken, bir elini elimin üzerine koymuş, saçlarımı okşuyordu. ”Biz arkanızdayız yavrum, bizim gözümüz, kulağımızsınız. Korkmayın. Korkmayın biz arkanızdayız!” Bu cümleleri söylerken, acı içindeki gözleri parlıyordu. O parlaklık, üşüyen ayaklarımı bir anda ısıttı sanki. </div><div class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>* * *</div><div class="MsoNormal">Yurdun dört bir yanından gelmiş ailelerin öykülerini dinlerken, Zeyno’nun ailesi geldi. Evet, gazeteci dostum, BirGün muhabiri Zeynep Kuray’ın ailesi. Anne Ayşe Emel Mesci ve abla Sema Kuray aramızdaydı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Öyle sıcaklardı ki, öyle umutlu. Zeyno’ya sarılır gibi sarıldım Sema’ya. Gözleri ve gülüşü ile tıpkı Zeyno idi. Sohbet sohbeti açtı. Gazetecilik, gazeteciliği kıskaç altına alan “Terörle Mücadele Kanunu” ne olacaktı? Daha kaç gazeteci tutuklanacaktı yaptıkları haberler nedeni ile? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Gazeteciler örgütlenmeyi öğrenecekti, süreç bunu dayatıyordu. Hala umutluyduk bir şeylerin değişeceğine, değiştirme gücümüz olduğuna. Soğuk havayı ve hapishane önündeki bekleyişimizi unutturdu bu sohbet. Sigaralarımızı yakarken lapa lapa yağan karın altında, hapishane görevlisinin “Zeynep Kuray’ın yakınları!” diye bağırışını duyduk.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>***</div><div class="MsoNormal">Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nin demir kapısından avluya girdik. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İlk kimlik bilgilerimizi, kapının girişine yapılan kulübede duran görevliler aldı. Ardından, hapishane binasına giriş yaptık. Bizi soyunma odalarına aldılar. Telefonlarımızı, kalem ve kâğıdımızı, kemerlerimizden tokalara kadar her şeylerimizi çıkarttılar. Sıra asıl kontrole gelmişti. Girişe gözleri tarayan bir cihaz yerleştirilmişti. Sabit bir şekilde o cihaza bakıyor ziyaretçi ve cihaz gözleri tanıyınca yeşil bir ışık yanıyor. Böylece giriş kaydı bilgisayar sistemine geçiyor. Kaydımızı yaptık ama iş bununla da bitmedi. Hapishaneye girmek için birkaç sınavdan daha geçirildik. X- ray adı verilen cihazlardan iki kez daha geçtik. Burada da aynı işlem yapıldı. Gözlerimizi tarayıcı cihaza tuttuk yeniden. Cihaz yeşil ışığı yaktı ve kapıdan içeri geçme “hakkı”nı kazandık (!)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ama öyle ellimizi kolumuzu sallayarak geçmedik. Ayakkabılarımızı da çıkarttılar. Ayakkabılar çıkarıldığı halde X-ray hala ötüyor ise, “sütyeninde destekleyici tel var mı? “ diye soruyor gardiyan. Var ise soyunma odasına geri gönderiliyorsunuz. Çamaşırınızı da çıkarıyorsunuz. Tüm bu işlemler öyle kolay olmadı. En az 45 dakikamızı aldı bu uygulamalar. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>*** </div><div class="MsoNormal">Nihayet <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>içerideydik. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Zeyno’yu ve diğer tutuklu gazeteci arkadaşlarımı göreceğim için hayli heyecanlıydım. Tutuklandığından beri ilk kez görecektim Zeyno’yu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ayşe Emel Mesci ve Sema Kuray sürpriz yapalım, dediler.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Gardiyan tutukluların isimlerini bağırırken, ben de Zeyno’ya görünmemek için bir kolon arkasına saklandım. 10 dakika sonra ben de çıktım Zeyno’nun karşısına. Çocuk sevinci ile karşıladı beni. Ufak bir camın arkasındaydı. Kirli cam ellerimizi birleştirmeye engel olamadı. Gözleri parlıyordu Zeyno’nun eskisi gibi. Umutluydu. “Çıkacağım ve yeniden yazacağım” diyordu. “Dışarıdaki gazeteciler bizi unutmasın. Baskı ve tutuklamalara karşı örgütlü dursunlar, yazmaktan korkmasın meslektaşlarım” diyordu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Dışarıda olamamanın üzüntüsünü dile getirmekten alamadı kendini. Sokak çocuklarını, hak mücadelesi veren işçileri, ataması yapılmayan öğretmenleri yazamamanın üzüntüsünü paylaştı bizlerle.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sadece dışarıya ilişkin özlemini değil, içeriyi de anlattı bize Zeynep. “Sıcak su, ihtiyacı karşılamaya yetmiyor, yemekler iyi değil, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>aileler görüşlerde sıkıntı yaşıyor.” Bakırköy’deki sorunların, diğer hapishanelerdeki gibi hat safhada olduğunu anlıyorduk Zeyno’nun anlattıklarından. 45 dakika öyle hızlı geçti ki Zeyno ile. Cümlelerimiz yarım kaldı. Telefon ve ışıklar biranda kesildi. Zeyno camın diğer tarafında, karanlıkta kaldı. Gözlerindeki parıltı karanlığı delip geçti.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>***</div><div class="MsoNormal">Hapishanede benliğimi saran burukluk, yerini umuda bırakmıştı. Zeyno bana bir kez daha umut olmuştu. Değişecekti her şey. Yaşam kazanacaktı. Bu düşüncelerle hapishanenin uzun koridorlarını geride bırakırken, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gözlerim duvardaki yazıya takıldı. Hapishanenin hemen girişine, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü yazılmıştı: <b><span style="color: black;">“Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.</span></b><b><span style="color: black; font-family: Arial;">" </span></b></div><div class="MsoNormal"><span style="color: black;">Bir taraftan, düşünen,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>üreten kadınları içeriye hapsedeceksiniz, diğer yandan da Atatürk’ün bu sözünü duvara kazıyacaksınız(!) Bu ne yaman çelişki!</span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><h6 class="uiStreamMessage" data-ft="{"type":1}"><span class="messageBody" data-ft="{"type":3}"><a href="http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1328186324&year=2012&month=02&day=02" rel="nofollow nofollow" target="_blank"><span>http://www.birgun.net/</span><wbr></wbr><span class="word_break"></span><span>forum_index.php?news_code=13281</span><wbr></wbr><span class="word_break"></span><span>86324&year=2012&month=02&day=0</span><wbr></wbr><span class="word_break"></span>2</a></span></h6><div class="MsoNormal"><br />
</div>Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-68159182224805956802011-10-23T02:53:00.001-07:002021-01-09T04:31:51.954-08:00'Durdurun inecek var!'
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjJSVqJtrzLWXWo_WmrAmtiQeN4J0GdbJo2ngdIY7gahj3JuIEveNWRRA4mFn9wNsH1zkVAbfR_ryOc0UuGgz0-5z9fU9b9uQKUqxfCawlY0nW6nXPEvobU_j9ZhGfmlB5s7egNVB88qI/s678/metrobus-yolculugu.jpeg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; clear: left; float: left;"><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="381" data-original-width="678" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjJSVqJtrzLWXWo_WmrAmtiQeN4J0GdbJo2ngdIY7gahj3JuIEveNWRRA4mFn9wNsH1zkVAbfR_ryOc0UuGgz0-5z9fU9b9uQKUqxfCawlY0nW6nXPEvobU_j9ZhGfmlB5s7egNVB88qI/s320/metrobus-yolculugu.jpeg"/></a></div><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAqcIlewlM3C5Aet0AXx5DRZ-m5c-3uapMm4wfxg6I0hJ9_cgUn_9WJYIuGfDkfmc7MUZyeOcv7n6-88lb90IEBZCz7teGnh-AXsByXuSzaNC2KpVCNPbF3EnRufee3tt5V8UzJ0AfhWM/s630/metrob%25C3%25BCs2.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; clear: left; float: left;"><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="354" data-original-width="630" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAqcIlewlM3C5Aet0AXx5DRZ-m5c-3uapMm4wfxg6I0hJ9_cgUn_9WJYIuGfDkfmc7MUZyeOcv7n6-88lb90IEBZCz7teGnh-AXsByXuSzaNC2KpVCNPbF3EnRufee3tt5V8UzJ0AfhWM/s320/metrob%25C3%25BCs2.jpg"/></a></div>Hergün yeni bir kabusa uyanmanın ve günü bir kabusla bitirmenin ne olduğunu İstanbul'da yaşayan halk iyi bilir. Evine ekmek getirebilmek için, henüz gün doğmadan uyanıp yollara koyulan emekçi halkın çilesi bitmek bilmiyor. Üretim esnasında değil, trafikte ter döküyor İstanbullu. Özel arabası ile trafiğe çıkanlardan bahsetmiyorum. Benim sözünü ettiğim bu ülkenin gerçek emekçileri. 'Özgür seyahat' adı altında zorla ceplerine konulan satış kartları ile, yani "akbil" ile bir yerden bir yere ulaşmaya çalışan yurdum insanı.<br />
<br />
İstanbul'un ücra mahallelerindeyseniz, Gazi'de, Ümraniye, ya da Esenyurt'ta... Belediye size on otobüsü değil de dört otobüsü reva görmüşse vay halinize! İşe yetişebilmek için, uyku ve uyanıklık arasında düşersiniz yollara. Henüz gün doğmadan. Henüz midenize bir lokma girmeden. Otobüs kuyruğunda ön sırayı almak için koşar adımlarla geçersiniz... Ne mendil satan çocuğa günaydın deme fırsatı bulursunuz, ne de geçmekte olan tezgahtan bir simit almaya zaman. Bu koşuyu, daha doğrusu yarışı, ne kadar hızlı yaparsanız yapın, oraya vardığınızda hep aynı tablo ile karşılaşırsınız. Upuzun kuyruk! Yürü yürü bitmez... Otuzlu, kırklı sıraları kapmışsanız, günün 'şanslı koşucusu' sizsiniz. Kuyruktaki itişip kakışmalar ise, hayatınızın 'doğal' bir parçasıdır artık.<br />
<br />
Bu sonu gelmeyen kuyrukta sadece itişip kakışmaların yaşandığını söylemek de haksızlık olur paylaşıma. Evet, bizi bir yarışın koşucusu yapan bu kuyrukta güzel paylaşımlar da oluyor. Her gün burada gördüğünüz insanlarla selamlaşır, şemsiyenizi, gazetenizi paylaşırsınız bir zamandan sonra. Otobüse bindiğinizde ise, birbirinize yer vermeye çalışırsınız...<br />
<br />
Bazen dönüşümlü bile oturursunuz. Ama yine de otobüsteki savaşın önüne geçemezsiniz. Kırk kişilik kapasitesi olan yolcu taşıma otobüsü seksen kişiyi taşıyorsa olacakları düşünün.<br />
<br />
Hani iğne atsan yere düşmez, derler ya, işte öyle İstanbul'un otobüsleri. Bir iki saati ayakta geçirmek dert değil.<br />
Alışmışsınızdır artık bu duruma. Ama nefessiz kalmak... Hergün bir bağrışmaya şahit olmak... Yıpratıyor. Hele kadınsanız bu kabusunuz ikiye katlanır. Tacize uğrayıp uğramadığınızı bile anlamakta zorlanırsınız o hengamenin içinde. İşte o anı anlatmaya kelimeler yetmez.<br />
<br />
Hükümet, bu soruna çözüm için, metrobüslerle tanıştırmıştı İstanbulluları. Vınnn!!!!!! istediğimiz yere ulaştıracaktı bu metrobüsler. Ama biz AKP'nin metrobüslerini iyi tanıdık. Yolcusunu yarı yolda bırakan metrobüslerini. Başta taciz olmak üzere her türlü şiddete kapı aralayan metrobüslerini. Küfürleri, kadınların 'durun inecek var!' diye çığlıklarını, kapı aralığına sıkıştırılmış kanlı parmakları biz bu metrobüslerde gördük. Toplu taşımanın en kötü örneğini gözlerimiz önüne seren o vınnn büsleri.<br />
<br />
Yaşadıklarımdan, gördüklerimden biliyorum ki, 'gelişmiş' hangi Avrupa ülkesinin teknolojinisi getirilirse getirilsin, eğreti duracaktır. Ve biliyorum ki, toplu taşımanın sağlam bir alt yapısı oluşturulmadan, raylı sistem her yerde hayata geçirilmeden trafik sorunu çözülmeyecek, metrobüs kabus olmanın ötesine geçemeyecektir. Amaç, İstanbul'un trafiğini biraz da olsa rahatlatmak ise, bu alt yapıyı bir an önde oluşturmalı. <br />
<br />
Soruna köklü bir çözüm mü? Evet, çözüm, tek tek insanların o 'özel' ve 'modern' araçlarıyla yolları işgal etmesine fırsat bırakmayacak bir düzenle mümkün. Bu da ayrı bir yazının konusu. Çünkü hükümeti de aşan bir sorun.<br />
<br />
19 Ekim 2011 ÇarşambaAysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-9090982243873608762011-08-07T04:58:00.002-07:002021-01-09T04:41:13.229-08:00Siz hiç "tatil oyunu" oynadınız mı?<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMMYhtN8LwTatsw84LSbix4_uYLMk1bN415AO4odyoqO0aN-Y7-1KaRQKSRgFP-CAwikcN6436HQcDOD11TFmvjL5Z6qU4z66EXWZsPUyS1gAUUPxXmBWq0qxvrLAZTa70cME9hg-JlN8/s782/fatura-sozcu_16_9_1589250740.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="439" data-original-width="782" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMMYhtN8LwTatsw84LSbix4_uYLMk1bN415AO4odyoqO0aN-Y7-1KaRQKSRgFP-CAwikcN6436HQcDOD11TFmvjL5Z6qU4z66EXWZsPUyS1gAUUPxXmBWq0qxvrLAZTa70cME9hg-JlN8/s320/fatura-sozcu_16_9_1589250740.jpg"/></a></div>
Şöyle bir uzanmaya ne dersiniz masmavi bir denize. Tepenizde parıldayan yıldızlar, ve kuş sesleri, çekirge sesleri… Masa ve sandalye yerine çimler; otomobil yerine bisiklet. Zır zır çalan telefonlar yok, sonu gelmeyen e-postalar da. Yani hiç bir trafiğe geçit vermeyecek bir dünya. Uyku ve uyanıklığın bedenimizin iradesinde olduğu bir hayat. Belediye otobüslerinin peşinden koşmak değil de, spor amacıyla yapılan bir koşu. Zaman ve para bir araya gelmediği için yolda ya da iş yerinde yemeğe mecbur bırakıldığımız simit yerine, sütten baldan bir kahvaltı. Kent yaşamının yüzeyselliğinin aksine, gün içinde hem derin sohbetlere, hem de kitap okumaya bolca zaman ayırdığımız bir dünya. Ve oyunlar oynadığımız bir dünya. "Kaybetme- kazanma" üzerine değil bu oyunlar. Eğlendiren, güldüren oyun türü bunlar. <br />
Çok mu uzak geldi bu dünya? Hayır. Böyle bir dünya ne düş ne de imkânsız. "Tatil" adı altında bize sunulan, daha doğrusu SATILAN yaşam, hava gibi, su gibi doğal bir ihtiyaç. Her günümüzü böyle yaşayabilirdik. Hem üreterek, hem de insan gibi yaşayarak. Ancak emeğimizi pazara çıkaran kapitalizm, doğayı da sattı. İnsana dair olan herşeyimizi bir bir gasp etti. Bizi kendimize yabancılaştırdı. Kendimize yabancılaştırdığı gibi bizim olan bir yaşamı sahiplenmeyi de unutturdu! <br />
Sahiplenmeyi unuttuğumuzdandır ki, bir hafta tatil yapabilmek için gecemizi günüdüzümüze katıp bu çarkı döndürmeye devam ediyoruz. <br />
Sahiplenmeyi unuttuğumuzdandır ki tatil yapabilmek için aylarca ter dökerek çalışıyoruz. Evet, sadece bir hafta tatil için tüm bu çapa. Bir hafta güneşi ve denizi görebilmek için, bir hafta dağlarda, bayırlarda kendimizi bulmak için. Oysa ki dağlar, güneş, deniz zaten bizim! <br />
Düşünsenize, bir haftalık gibi küçük bir zaman dilimi bile olsa, bu tatil ne kadar önemli bizim için. Ama peki bu tatilin dönüşü? Dönüş çoğumuzun canını incitmedi mi? Evde ödenmeyi bekleyen faturalar, iş yerimizde yokluğumuzda biriken işler... Tatile çıkmadan önceki stres dönüşte ikiye katlanmıyor mu? Sizde de öyle olmuyor mu? "Değer miydi bu tatile" diye düşünmediz mi siz de? <br />
Diyeceksiniz ki, "Peki düzen böyle diye hiç tatil yapmayalım mı?" Elbetteki yoğun iş temposundan, şehir stresinden uzak bir yerlere gideceğiz. Elbette kendimize zaman ayıracağız. Ama bunu yapmanın başka yolları da var. Var mısınız bunu komin bir şekilde gerçekleştirmeye? Mademki bu düzen bize yaşama şansı bırakmıyor. Biz de alternatifimizi ortaya koyalım. Doğa festivallerine katılalım, gençlik kamplarında yer alalım...Hem doğayla buluşurken, ne zamanımız ne de dişimizle, tırnağımızla kazandığımız emeğimiz boşa gitmiş olacak. <br />
Kolektif yaşamı büyütecek hiçbir şeyden sakınmayalım. Hadi artık şu "tatil oyunu"na hep birlikte son verelim. <br />
Ne dersiniz?Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-52868423138141357742011-07-20T05:39:00.001-07:002021-01-09T04:44:55.227-08:00Adalet satılık 40 liraya! Alan var mı?
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA9kMFCPXea-jcS3Q0dZNqDWlMywfXD6ns9CQ3YSoNiPYg1GbaPiwvO4h3IHukO9j9SueXmd2qInPgLq_sFmh_KdZtiZt5jvhKrGaQ68vY4RC6BHgwjqAKPwCtTCegrWcw1JRO9ymP5Jc/s284/adalet.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="177" data-original-width="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA9kMFCPXea-jcS3Q0dZNqDWlMywfXD6ns9CQ3YSoNiPYg1GbaPiwvO4h3IHukO9j9SueXmd2qInPgLq_sFmh_KdZtiZt5jvhKrGaQ68vY4RC6BHgwjqAKPwCtTCegrWcw1JRO9ymP5Jc/s320/adalet.jpg"/></a></div>
Bir devlet düşünün ki kanun üstüne kanun yapıyor, neye hizmet ettiğini bilmeden (!) Bir devlet düşünün ki adaleti bile satılık! Öyle bir devlet düşünün ki yurttaşına düşman. Evet, düşüncesi bile bizi tedirgin ediyor, ürpertiyor. Ama o devleti uzakta aramayalım. Çünkü o devlet hayatımızın her alanına hücum etmiş durumda. Çünkü o devlet, kanunlarıyla başımıza vurmakta. Ve ne yazık ki o devletin ‘sevgili yurttaşları’yız. <br />
Adil bir dünya istediği için dört duvar arasına hapsettiği yurttaşını oradan çıkarmamak adına her yolu deniyor devletin adaleti. Asıl görevi, yargılamaya ilişkin maddi gerçeği açığa çıkarmak olan devlet, bu sorumluluğunu yerine getirmiyor. Her gün önümüze yeni bir kanun koyarak, biz yurttaşlara gözdağı vermeye çalışıyor(!) Yargıyı sürüncemede bırakıyor.<br />
Evet, şimdi önümüze koyulan yeni bir kanun var. Resmi adı, "Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Kanunu" olan bu kanun kaşla göz arasında yürürlüğe konuldu. Bu kanun, davaları temyiz etmek için parayı şart koşuyor. Yani, adil yargılamanın önemli bir aşaması olan temyiz hakkı artık paralı! Buna göre, ceza mahkemelerinde yargılanan yurttaş para ödemediği müddetçe dava dosyasını temyiz edemeyecek.<br />
Kimimiz için, şart koşulan 40 liranın pek önemi yoktur belki (?) Ama mesele sadece para ile bitmiyor. Eğer tutukluysanız ve Adalet Bakanlığı'nın hazinesine 40 lirayı zamanında yatıramamışsanız vay halinize! Çünkü bu parayı yatırmadığınız için Bakanlık sizi cezalandırıyor. Dosyanız temyize gitmiyor. Temyize gidemediği için de yerel mahkemenin davayla ilgili kararına mahkûm bırakılıyorsunuz.<br />
Ve biraz daha 'iyimser' düşünelim... Tutuklu değilsiniz. Dışarıdasınız. Ama dışarıdaki özgürlüğünüz kısıtlı. Yani, tutuksuz yargılanıyorsunuz ve cebinizde bir kuruş bile yok. Harç, borç edineyim derken size verilen süre doluyor. Geç kalıyorsunuz. Dosyanızı temyiz edemiyorsunuz. Çünkü temyiz için tanınan süre sadece bir hafta! 40 lira temyiz harcı koşulu böylece sizin bütün yaşamınızı yerle bir etmeye yetiyor! <br />
Devlet bu uygulama ile yurttaşın adil yargılama hakkının elinden aldı. Ama sadece yargılanan (sanık) yurttaşını değil; avukatları da mağdur etti. Uygulamanın faturası avukatlara kesildi!<br />
Nasıl mı? <br />
Başta çocuk ve kadınlar olmak üzere yoksul ve mağdurlar için barolarca, Ceza Muhakemeleri Kanunu gereği, zorunlu görevlendirilen avukatlar, 40 liralık harcı ceplerinden karşılamak zorunda kalıyor. Kimi zaman 5 - 6 davaya bakmakla yükümlü bırakılan avukatların ceplerinden harcadığı paranın haddi hesabı yok. Zaten dava başına sadece 160 - 400 lira ücret alan avukatlar (dava yıllarca sürse de aldıkları ücret sadece bu kadar) müvekkilleri için ceplerinden harcadığı 40 lirayı ise devletten bir türlü alamıyor. Çünkü, devlet yeterli ödenek ayırmıyor. Avukatlar ceplerinden harcadığı parayı ya çok geç alıyor ya da hiç almıyor.<br />
<br />
Avukatlara ödenek ayrılmaması müvekkilin davasını bire bir etkiliyor. Sanık iseniz ve paralı bir avukata denk gelmişseniz ne mutlu size. Çünkü avukatınız sizin yerinize 40 lirayı ödeyecektir. Ama yoksul bir CMK avukatına düştüyseniz vay halinize! <br />
Yargılamayı hızlandırma adına getirilen "Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Kanunu" yargıyı daha da yavaşlatmaktan başka bir işe yaramadı. <br />
<br />
BirGün/ 20 Temmuz 2011Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-51091911190121434222011-07-19T10:54:00.001-07:002021-01-09T04:51:51.457-08:00Sesimi duyan var mı? <div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuEmRR03G7SF3epleFPTt7aPb1IXNLBj0XhqgeNpU_197zGKai1vry-EwUWyQBQaa912a_HeIx3AV0KlVyIKksffF4g-VNMIGBv0oxZ2u7O01C6Yt1Uhm8Kf4JQIjsbrtCKWkzYIkhRL8/s840/116171.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="560" data-original-width="840" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuEmRR03G7SF3epleFPTt7aPb1IXNLBj0XhqgeNpU_197zGKai1vry-EwUWyQBQaa912a_HeIx3AV0KlVyIKksffF4g-VNMIGBv0oxZ2u7O01C6Yt1Uhm8Kf4JQIjsbrtCKWkzYIkhRL8/s320/116171.jpg"/></a></div><br />
<br />
Kör bir kuyunun dibinden sesleniyorum size. Penceresiz, havasız, sessiz hücremden... Sesimi duyan var mı? Bir türkü çığırtsanız kulaklarıma, uzaktan da olsa, ölüm sessizliğini yırtsa hücremin. Mürekkebi solmuş da olsa, bir mektup gelse dosttan gökkuşağına boyasa karanlığı… Rüzgârla savrulup gelsen ey yaşam!<br />
Bana yoldaş olan yıldızlar, güneş ve ay, beni bu hücreyle tanıştıran emek ve adalet, yüzleri unutturulan dostlarım sesimi duyan var mı? Dışarıdaki dünyanın rüzgârıyla savrulup giden ey insanlık, sesimi duyan var mı?<br />
•••<br />
Gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır, dillerimiz lal olmuş adeta… Oysa bu çığlık hemen yanı başımızda!<br />
Evet, hapishanelerden yükseliyor bu çığlık. Belki de hepimizi bir gün ağırlayacak o dört duvar arasından... Türkiye'nin kanayan yarası haline gelen o görünmeyen/ bilinmeyen diyardan. Yarayı sarma zamanı gelmedi mi çoktan? O çığlığı duyabilmek, yaranın acısını hissedebilmek için kanamalı mı bizim de bir yanımız?<br />
•••<br />
Kirli siyasetin gündemine takılıp kalırken, asıl meseleler göz ardı ediliyor/ unutturuluyor. Günlerdir, haftalardır yeni Meclis tartışılıyor. Birileri bizim adımıza, gündemimizi belirliyor, bizim adımıza kararlar alıyor, hayatımızı yönlendiriyor... Can yakıcı sorunlar çözümsüz beklerken, sahte gündemlerle yaşam bizden çalınıyor. Demokrasi naraları atanların gerçek yüzü bir kez daha açığa çıkmadı mı bu seçimlerde? Gerçek bir demokrasi olmadan adil ve demokratik bir Meclis’in de olamayacağını bir kez daha öğretmedi mi 12 Haziran seçimi ve sonrasında yaşananlar...<br />
Küçük bir umuttu belki oğlunu gözaltında yitiren Berfo ana için Meclis. F Tipi işkence hanelerde kaybolan geleceğine dair küçük bir ışıktı belki Meclis Ferhat için, Zeynep için, Özgür için… Ama sadece küçük bir ışık! Aynı havayı soludukları, ekmeklerini bölüştükleri vekiller çıkardılar belki kendi aralarında sorunlarını Meclis’e taşımak için. Belki yasalarda ufacık da olsa 'iyileştirme' yapılabilinirdi bu daracık hücrelerden çıkarılmak için. Gencecik bedenlerinin taşıdığı o ağır yük bir nebze de olsa hafifleyebilirdi. Evet, sadece hafifleyebilirdi. Çünkü köklü bir değişim (devrim) olmadan, gerçek bir adaletin mümkün olamayacağını yaşadıkları, yaşadıklarımız öğretmişti.<br />
Onlar, bizler, hepimiz, herkes biliyor ki, demokratik haklarımızı kullandıkça sokaklarda, cop başımızdan eksik olmayacak, gözaltılar, işkenceler hayatımızın 'doğal' bir parçası olmaya devam edecek. Ve yine biliyoruz ki biz hakkımızı aradıkça bize tek adres gösterilecek: Zindan! Yani, o ışık girmeyen, ses girmeyen kör kuyu. Yani, yavaş yavaş öldürerek bize mezar olan F Tipleri.<br />
•••<br />
Elimdeki mektup F Tiplerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Yaşanılır bir dünya için büyüttüğü düşler onu ölünceye dek müebbet hapse mahkûm bırakmış. Tekirdağ F Tipi'ndeki tek kişilik hücrede kalıyor Hasan Şahingöz. Sekiz metrekarelik hücresinde, günleri, saatleri geçirmeye çalışan Şahingöz, diğer 'kader' arkadaşları gibi, havalandırmaya da tek başına çıkartılıyor. Hapishane idaresi bununla da yetinmiyor. Tek kişilik hücrelerde kalanların dışarıyla tüm bağlarını kesmek için, yöntem üzerine yöntem geliştiriyor (!) İçerideki mahkûm havalandırmaya çıkan komşusunu görmesin diye, ufacık pencerenin önüne dolap monte ediliyor.<br />
Hasan Şahingöz, diğer tüm ağırlaştırılmış müebbet hükümlüler gibi birinci dereceden akrabaları dışında kimse ile görüştürülmüyor. Ömür boyu hapis cezasını az görmüş ki 'devletimiz' ceza üstüne ceza yağdırmaya devam ediyor. Haklarının bir bir gasp edilmesine karşı çıktığı için Şahingöz'e üç yıl görüş yasağı verilmiş. On beş günde bir aile görüşü yapabilen Şahingöz bundan sonra ailesi ile de görüşemeyecek. Ceza bununla da kalmamış, hapishane idaresi Şahingöz’e otuz üç soruşturma daha açmış. ‘Yasaklar’ ın hüküm sürdüğü cezaevinde BirGün de yasak.<br />
"29 Mayıs'ta BirGün gazetesinin hücrelerimize girmesi yasaklandı. BirGün alan arkadaşların hücreleri bir bir basıldı. Bu yasağın nedeni de BirGün’ün hapishane ile ilgili haber yapması…”<br />
Bu cümlelerle anlatıyor yasağı Hasan Şahingöz, avukatı Gülizar Tuncer’e yazdığı mektupta. Hapishaneler varoldukça, BirGün hapishane gerçekliğini yazmaya devam edecek Şahingöz.<br />
<br />
BirGün/29 Haziran 2011Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5757383343695594490.post-10118125196452097562011-07-19T10:51:00.000-07:002018-02-04T09:18:14.327-08:00kapitalizmin 'sevgi'si<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp1gHqEJVoSmV9C6BQm4Dal-FRkFFUdEeDucxki54QG4CwEAB-iC4C9iH4BS-bivYHFhWqoATL2fM88j1NQwWQJZta2OFJxsm4X8Umgd7OFEqTrH0Peo1s5T_-Kbu7m_Hz7Pm5O0b8Rys/s1600/Big.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="477" data-original-width="320" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp1gHqEJVoSmV9C6BQm4Dal-FRkFFUdEeDucxki54QG4CwEAB-iC4C9iH4BS-bivYHFhWqoATL2fM88j1NQwWQJZta2OFJxsm4X8Umgd7OFEqTrH0Peo1s5T_-Kbu7m_Hz7Pm5O0b8Rys/s320/Big.jpg" width="214" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Kapitalizmin 'sevgi'si<br />
<br />
Aysel Kılıç /14 Şubat 2010<br />
<br />
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı besleyen kitaplara geri döndüm. Hayatımda büyük iz bırakan Rus klasiklerine. Tolstoy’un “Anna Karenina”sını bir kez daha okudum. Mutsuz bir evliliğe ve sosyete yaşamına başkaldıran Anna’nın hikayesinde, her defasında başka başka şeyler görüyorum. Başucumdan ayırmadığım diğer bir roman ise, Dostoyevski’nin “Ezilenler”i. Nataşa ve Vanya’nın çıkarsız, hesapsız ilişlileri. Peki ya “Nasıl Yapmalı?”<br />
<br />
Henüz on beşimdeyken okuduğum bu muhteşem kitap, Çernişevski’ye olan hayranlığımı zirveye çıkarmaya yetmişti. Başka bir dünyanın, başka sevginin, başka aşkın mümkün olduğunu bas bas bağıran bu yapıt, on beşime kadar üst üste koyduğum tüm tuğlaları yıkmıştı. Yerle bir olan tuğlaların içinde kızıl bir gelinciği yeşertmişti. Güneşi gören bu gelinciğin geriye dönüşü mümkün olabilir miydi.<br />
<br />
Kolektivizmi, sevmeyi, gerçek aşkı ilmik ilmik dokuyan Çernişevski, kapitalizmin tüm ‘değerleri’ ni yerle bir ediyordu. Her satırı benim için yeni bir dünya olan kırmızı ciltli bu yapıtı bir solukta okumuş, ardından arkadaşlarıma da vermiştim. Çernişevski’ nin anlattığı dünya üzerine tartışmıştık okul bahçesinde. Tartışmamızı en sıcak yerinde bölen lise müdürü, “çocuklar bu kitaplar kafanızı bulandırmaktan başka bir işe yaramaz” demiş ve kitabımıza el koymuştu. Müdür haklıydı; Nikolay Gavriloviç Çernişevski, kafalarımızı bulandırmış, bulandırdıkça da yeniyi, güzeli bulmamızı sağlamıştı. <br />
<br />
İstiklal’de yürürken, Vera Pavlona’na ile konuşuyorum: ”gerçek sevgiyi senden öğrendim Vera.”<br />
Kitapçının önünden geçerken yeniden okumak geldi içimden bu kitabı. Girdim kitapçıya ama kitap raflarda yok! Sahaflardayım şimdi de. Burada ise yalnızca ilk cildi var. Kitapçıdan kitapçıya giriyorum ama karanlık basmıştı artık. Tam umudumu kesip ayrılıyordum ki son girdiğim kitapçıdaki genç arkamdan seslendi: iki cildi de tamam.<br />
Kitabın eskimiş sarı sayfaları çevirince çocukça bir sevinç kapladı içimi. İlk elime aldığım günkü heyecanı yeniden yaşadım. Okumak için bir an önce eve gitmeliydim.<br />
<br />
Elimde “Nasıl Yapmalı?” ile İstiklal’in uzun, kalabalık caddesinde yürürken, kırmızı ve kalp sembolü ile süslenen vitrinler önünde birikmiş kalabalıklara takıldı gözlerim. Adım atacak yer yoktu kalabalıktan. Anlamaya çalıştım ama...Yok yok bu kalabalık alışveriş için olamazdı, diyorum. Yaklaştım... Yanılmışım, sahiden de alışveriş içinmiş tüm bu izdiham.<br />
<br />
“Sevgilinize en iyi hediyeyi siz alın” diye bağıran palyaçonun dağıttığı kırmızı paketleri almaya çalışan genç erkek ve kadınların telaşı gözlerimin önünden gitmiyor. Sevgiye biçilen değer bir kolye, kırmızı renkli bir iç çamaşırıydı.<br />
<br />
Kapitalizmin sunduğu “14 Şubat Sevgililer Günü” sizin gününüz değil, diye bağırmak istedim bugünün, yarının umudu olan gençlere. Yaşamın her alanında emeğimizi çalan düzenin, yüreğimizi satın almasına izin vermeyin, diye bağırırken içimdeki ses, yanımdan geçen uzun boylu, ‘şık’ giyimli adam, “bir pırlanta yüzük aldım ama beğenir mi bilmiyorum” diyordu yanındaki genç adama.<br />
<br />
Dışarıdaki telaşa seyirci kalırken, bir yandan da elimdeki kitaba bakarak Vera ile konuşmaya devam ediyorum: “Nasıl yapmalıydık Vera? İnsanları tüketim çılgınlığına sürükleyen, sevgiyi metalaştıran bu düzenin gerçek yüzünü nasıl anlatmalıydık gençlere?” <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
“İnsanlığı hiçleştiren kapitalizmin gerçek yüzünü görecek bir gün elbet bu insanlar” diyor Vera ve ekliyor: İnsanları soyup süpüren bu sömürü düzeninin sonu işte o zaman gelecek.<br />
<br />
Vera Pavlona ile konuşurken, kırmızı kurdelelerle süslenmiş cep telefonları, gümüş saatler, yüzükler karşısındaki kalabalıkları yarıp geçiyorum. Yeryüzünde en güzel aşkları, yeniyi yaratmanın bilincinde olanlar yaşar, diyor içimdeki ses. Sevgiyi, aşkı en iyi, güzel bir dünyanın umudunu taşıyanlar yaşar. Mülksüz bir dünyayı yaratmak için bedel ödeyenler!<br />
<br />
Bu düşüncelerle eve doğru yol alıyorum. Dilimde “Sevgi güzellik ister gülüm/ Güzellik emek ister…”dizeleri.<br />
<br />
Herkesi, hepimizi tüketim çılgınlığına sürüklemeye çalışan kapitalizm, sevgiyi tekeline alabilir mi sizce? Bu mümkün mü?Aysel Kılıçhttp://www.blogger.com/profile/09761581313180666591noreply@blogger.com3