Erkan Oğur: Anadolu müziği gazete gibidir, belgedir
Röportaj: Temmuz 2017/ Kınalıada
Son bulsun savaşlar, kimse ölmesin…”
Nesimi Çimen’in “Barış Güvercini” isimli türküsünü belki en çok
da Erkan Oğur’un sazından, sözünden dinledik, sevdik… “Sen benden gittin
gideli” şarkısına getirdiği yorum da ılık ılık akıp geçti içimizden… Erkan Oğur, doğup büyüdüğü Anadolu insanını
hiçbir zaman unutmadı. Onların acılarına, sevinçlerine, umuduma her daim ortak
oldu. “Bebekten katil yaratan karanlığa”
sazı ve sözüyle ışık tuttu, tutmaya devam ediyor.
Türk sinemasının unutulmaz filmlerinden biri olan “Eşkıya”ya
unutulmaz bir müzik yapan Oğur, şimdi de “Mezarcı” filminin müziğiyle gündemde.
Sanatçı Erkan Oğur’u yakından tanımak istedik ve sıcak bir
Temmuz günü Kınalıada’nın yolunu tuttuk. Bizi evlerinde ağırlayan Erkan-Laden
Oğur çifti ile keyifli zamanlar geçirdik…
Sanatçı Erkan Oğur’la müzik ve hayatta dair yaptığımız sohbeti
sizler için derledim.
En baştan başlarsak, sazla,
müzikle nasıl tanıştınız?
Aslında ne zaman başladığımı ben de tam olarak hatırlamıyorum.
Çünkü çok ufak yaşlarda müziğe ilgi duymaya başlamışım. İki -üç yaşlarındayken radyoda
çalan şarkıları mırıldanırmışım, sanatçıları taklit edermişim. Kulağımın o
yaşlarda iyi olduğunu annem hep anlatırdı. Ufak yaşlarda müziğe karşı gelişen
algım, beş yaşında elime keman almamı sağladı. O yaşlarda boyu benden uzun bir “dede
sazım” vardı. İlk onunla çaldım. Sazı, Elazığ’ın Çorçuk Köyü’nden Alevi bir
akrabamız vermişti. Kemanı ise bizim soyumuzdan olan bir Türkmen
akrabamız hediye etmişti.
“ENSTRÜMANLARIMI HEP
KENDİM YAPTIM”
Sizden önce müzikle
ilgilenen bir aile büyüğünüz var mıydı?
Hayır, bizim aileden müzikle ilgilenen kimse
yoktu. Kendi kendime çaldım, öğrendim. Babam asker kökenli bir doktordu.
Otoriterdi ve örf adetleri fazlasıyla önemserdi. Annem ise daha ılımlıydı ve
babamı müzik konusunda yumuşatarak bana destek olmaya çalışırdı. Müzikle
ilişkim derinleşince, babam elimdeki enstrümanları aldı. Ama ben ‘yasak’
dinlemeyecek kadar enstrümanları seviyordum. Kendi enstrümanımı kendim yaptım
ve gizli gizli müzikle uğraşmaya başladım. Elimde bir enstrüman varmış gibi bir
sopayı tutarak ya da zihinsel faaliyetle sesleri düşünerek müzik yaptığım
zamanlar da çok oldu. İlkokul çağına geldiğimde ise Ülkü öğretmenim kemanda
beni çalıştırmıştı. Kendisi keman çalmıyordu ama notaları öğreterek bana teknik
konusunda destek oldu. Çocukluğumda aldığım tek müzik eğitimi buydu. O
dönemlerin Elazığ’ında kemanı sırtında taşımak ayıptı. Sırtımda kemanla utana
sıkıla arka sokaklardan eve giderdim. Çok uzun yıllar sonra ise, 1980’de İstanbul Devlet Konservatuarı’nda Klasik
Türk Sanat Müziği üzerine okudum. Okulda yalnızca ismini bilmediğim şeylerin isimlerini
öğrendim. Müziği yine kendi kendime öğrenmeye devam ettim.
“GİTARDA PERDENİN ÇIKMASI
GEREKİYORDU”
-Perdesiz gitarı, perdesiz
bağlamayı icat ettiniz. Mevcut sazlar
ihtiyacı karşılamıyor muydu?
Çocukluğumuzda oyuncak alınmazdı, kendi oyuncağımızı kendimiz
yapardık. Enstrümanlar da oyuncağımdı, onları da kendi ellerimle yaptım. Tahtalara
çiviler çakar, tellerini takardım… Enstrümanlarım son şeklini hala almamıştır;
daha iyi sesi bulmak için her zaman heyecanla çalışırım. Perdesiz gitar
çalışmayı da bu çalışmalarım sonucunda buldum. Res gitar da çalıştım uzun
zaman. 70’li yıllarda Almanya’da yaşıyordum. O dönemde gitarla müzik
düşünmeyi belli ölçüde öğrenmiştim. Ama kafamda hep kendi yöremin
müzikleri, Türk sanat müziği ya da halk ağızları, deyişleri tınları vardı.
Gitarla pek olmuyor; çünkü perde sistemi daha çok Batı müziğine uygun. Anadolu
müziğini yapmam için perdelerinin çıkması gerekiyordu.
-Çocuk yaşta eğitim önemli
mi müzikte?
Çok önemli. Türkiye hükümetlerine bir önerim olacak: Bir çocuk
üniversitesi kurun. Anadolu’dan yaratıcı çocukları seçerek burada eğitin. Bu
eğitim müzik olabilir, matematik olabilir, madencilik olabilir… Bu üniversitede
eğitilecek çocukların üretimde çok iyi
olacağını göreceksiniz. Yetişkinlerden bir üniversite olamıyor çünkü.
“ANADOLU MÜZİĞİ GAZETE
GİBİDİR, BELGEDİR”
-Anadolu insanının müziğini yapıyorsunuz…
Anadolu toprakları yaşamaya çok elverişli olduğu için bir
sürü insan üstünden geçmiştir. Kimi burada konaklamış kimi göçe
zorlanmış, kimi yok edilmiş… Çok
yaşanmışlıklar, çok acılar var Anadolu’da. Müzikleri de bu yaşanmışlıkları
anlatır. Anadolu müzikleri, gazete
gibidir, gerçektir. Döneminin yaşanmışlıklarını anlatır, belgedir…
-Hrant Dink için de çaldınız.
Hrant bizim oralıydı. Beni severdi. Beni her gördüğünde Fırat’ı
sorardı. Bir gün beni Agos’un kütüphanesine soktu. Bu geniş kütüphanede Harput’la
ilgili çok eski bir kitap bulmuş ve incelemiştim. Trakya’dan Hakkari’ye kadar
tüm yerleşim yerlerinin istatistiki bilgilerini ve fotoğraflarını içeren
bir kitaptı. Hangi köyde kaç Ermeni, kaç
kilise, kaç cami, kaç okul vardı, hepsini bu kitaptan öğrenmiştim.
- Nesimi Çimen’in
şiirlerinden de söylüyorsunuz. Çimen’le
tanışıyor muydunuz?
Nesimi Çimen’le çok haşır neşir olmadık ama müziğini iyi
bilirim. Söyleme biçimi, diyalektiği, ağzı çok ilgimi çekmiştir, beni her zaman etkilemiştir. Onun gibi olmayı
isterdim… Çimen’in oğlu Mazlu Çimen’i yakından tanırım.
“APTALLIKLAR ÖZGÜRLÜKLERİ
KISITLAR”
-Türkiye’de sanat özgür
mü?
Sanatın özgürlüğü kısıtlanamaz ki. Sanat benim beynimin içinde
ve özgürlük sonsuz… Kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlayamaz. Ancak aptallıklar özgürlükleri
kısıtlar, yanlışlıklar özgürlükleri kısıtlar. Özgürlüklerin kısıtlanması
ahlaki bir problemdir.
-Müzik çalışmalarınızı daha çok nerede, hangi zamanlarda yaparsınız?
Müzik çalışmalarım için özellikle bir yer ve zaman
belirlemiyorum. Özellikle kendime bir zaman ayırıp da müzik yapayım demiyorum.
Bazen araba kullanırken, bazen bir ağacın gölgesinde oturup düşünürken ‘tını’lar
harekete geçer beynimde.
-Adada konser vermeyi
düşünüyor musunuz?
En son 8-9 sene önce Adalılarla Aya İrini’de biraraya gelmiştik.
Çok uzun zaman oldu. Yine öyle bir
organizasyon olsa neden olmasın? Adalılarla yeniden bir araya gelmeyi çok isterim.
Adalar çok değerli bir yer.
Doğası çok güzel. Böyle olduğu için
de çok ziyaretçi alan bir yer. Gazeteniz
aracılığıyla insanlara şunu söylemek istiyorum. Lütfen biraz dikkat edelim,
doğamıza, çevremize biraz daha duyarlı olalım.
“LADEN SAYESİNDE
ADADAYIM”
-Magazine kaçacak ama
Laden Acar’la Kınalıada’da mı tanıştınız? (Gülüyoruz)
Gereği Düşünüldü Müzik Tiyatrosu’nun orkestrasında çalıştığım dönemlerde İzmir Balçova’ya gitmiştik. Laden’le orada tanıştık. Aynı otelin kompleksini kullanıyorduk. Laden yüzme antrenörlüğü yapıyordu. Ben de yüzmeyi çok seviyordum. Bakışıyorduk… (gülüyor) Adaları eskiden beri bilirim ama Kınalıada’da yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Laden sayesinde buradayım.
Lacen Acar -Erkan Oğur
Yorumlar
Yorum Gönder