Zeynep Özyağcılar: Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır

 


                                                          Kasım 2014 /Etiler

Oyuncu çift Güzin-Erdal Özyağcılar ile kendileri gibi oyuncu olan kızları Zeynep Özyağcılar tarafından geçen sene hayata geçirilen Tiyatro Martı,  bu yıl perdelerini Zeynep Özyağcılar’ın başrolünde yer aldığı William Mastrosimone oyunu ‘Uçlar’la açtı.  Kadına yönelik şiddetin gözler önüne serildiği oyunda, evine giren yabancı bir erkeğin, önce sözlü sonra fiziksel şiddetine maruz kalan Marjorie’nin hikâyesi anlatılıyor…

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücade Günü öncesinde biz de “Marjorie” karakterini oynayan Zeynep Özyağcılar’la bir araya geldik. Özyağcılarla,  ‘Uçlar’ı,  Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ve bu şiddete karşı polis ve mahkemelerin tutumunun yanı sıra sanatçının misyonunu konuştuk.

-Neden ‘uçlar’ ?

Uçlar, oyunun orijinal ismi. Bu isimle yıllar önce sinema filmi de çekilmiş.  Bu oyunu seçtim çünkü ülkemizde gün geçmiyor ki tecavüz, cinayet, haberlerini duymayalım. Bu sayı her geçen gün artarken, yetkililer kadına yönelik şiddete karşı yeterince önlem almıyor.  Şiddet uygulayana çok ciddi ceza indirimleri uygulanıyor.  Kadına yönelik şiddetin cezası neredeyse yok duruma geldi. Bir devlet kurumuna taciz edildim, diye gittiğinizde bile ‘canını kurtardığına dua et’ gibi bir yanıt alabiliyorsunuz.  Artık bu noktaya gelmişken ben de sessiz kalamazdım. Eğitim almış bir kadın, bir tiyatrocu olarak dedim ki; eğer ben bir tiyatro kuruyorsam tiyatromun ilk oyunun kesinlikle sosyal bir mesajı olmalı.  Bu topraklarda Küçük kız çocukları diri diri gömülürken, sadece bir erkeğe merhaba dediği için kadınlar öldürülürken başka bir konuyla ilgili oyun yapamazdım. Canımı, canımızı acıtan bu soruna ben de kendi mesleğim çerçevesinde cevap vermek istedim. Uçlar’ı oynayarak bir farkındalık yaratmak istedim.

-Uçlar’ın hikayesi nedir, neden yazılmış?

 Amerikalı yazar William Mastrosimone’nin bir arkadaşı tecavüze uğruyor. Ancak adam yeterli bir ceza almıyor. William Mastrosimone, arkadaşının yaşadığı acıyı o kadar yakından yaşıyor, o kadar etkileniyor ki onun üzerine bu oyunu yazıyor.

-Oyunu izlerken kimi zaman ürperdik, kimi zaman kendimizi sorguladık.  Üç kadın arkadaş ve ‘dışarıdan gelen yabancı ‘ erkek arasında bir oda içinde geçen diyaloglar,  topluma ayna tutuyor. Karakteriniz Marjorie toplumun neresinde?

Marjorie, kabullenen taraf değil, başkaldıran taraf.  Mağdur olduğu halde başkaldıran bir savaşçı. Günümüzde kaç tane Marjorie kaldı bilmiyorum.  Yaşadıklarına ses çıkarmayan kadınlar çoğunlukta ve oyunda bu çoğunluğu diğer bir kadın karakter yansıtıyor.  İşte benim de hatam vardı, ben bu elbiseyi giymeseydim böyle olmazdı, belki de ben kaşındım, tecavüze uğradığımı söyleyeyim de herkesin hayatını mı mahfedeyim… gibi cümleler kuran bir başka  kadın karakter aynı zamanda susan taraf.  Marjorie ise ne olursa olsun ben bununla savaşacağım, bir çıkar yolunu bulacağım, diyor. Tabi ki bu mücadele çok büyük bir cesaret işi.   Marjorie bu cesarete sahip. Yani haksızlığı kabul etmeyen, çevresine ve topluma başkaldıran bir kadın.

-Marjorie karakteriyle bir yakınlık kurdunuz mu?

Her insanın, her kadının içinde bir güç olduğuna inanırım. Onun için bu güç sadece Marjorie ait değil, o gücü tetikleyen bir şeylerin olması lazım. Oyun başlarken zaten Marjorie çok normal bir kadın. Bütün zaaflarıyla, eksiklikleriyle…  Ama hiçbir hata bir erkeğin kadının kılına dokunmasını haklı kılamaz.  Bu toplumda yaşadığımız için maalesef birçok ortamda sözlü olarak tacize uğradığımız, küçümsendiğimiz gibi, fiziksel olarak da şiddete uğruyoruz.  Dolayısıyla, bir katili oynamak için illa birini mi öldürmek gerekiyor?   Ben Marjorie ile empati kurdum, çünkü Marjorie bu topraklardaki kadınların hiç birine uzak bir karakter değil.  Masum olan bir insanın canını bu kadar yakarsanız, her kadını, her adamı bir canavara dönüştürebilirsiniz. Bu hikâye, Marjorie’nin canavara dönüşme hikâyesi aslında.  Ben de haksızlığa uğradığım zaman çığırından çıkabiliyorum. Bu anlamda ortak noktalarımız var.

 -Marjorie, mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır, diyor.

Evet, çünkü öyle çıkışsız kalıyor ki. Dışarıdan gelen bir yabancının şiddetine maruz kalan Marjorie’nin sağlam bir kanıtı yok.  Öyle bir durumda polise giderse, adam ceza almaz. Kadında darp izi yok, kamera yok, şahit yok… Yani öyle bir durumda kadının yapabileceği hiçbir şey yok.  O kadının artık hayatı bitti! Dolayısıyla kadının hayatı, geleceği bitiyor ama erkek cezasız kalıyor. Biz Türkiye’de bunun örneklerini çok yaşadık. Kadın kocasından ayrılmak istediğini söylüyor ama adam boşanma davası açarsan öldürürüm, diyor. Kadın korkuyla koruma istiyor, koruma verilmiyor ve kadın öldürülüyor. Ancak kadın ölecek ki inanacaklar!  Aaa gerçekten adam katilmiş, diyecekler!

‘CEZALAR ARTTIRILMALI’

-Polise ve yargıya mesajlarınız çok net.

Türkiye’de günde ortalama 5-7 arasında kadın öldürülüyor ve bu sadece kayıtlara geçen rakam.  Peki ya kayıtlara geçmeyen ya da ‘intihar’ süsü verilen katliamlar?  Polisi de  mahkemesi de  katliamlara sessiz! Kadınlar dinlenilirse, ceza indirimlerine gidilmezse şiddet oranının da ciddi bir şekilde azalacağını düşünüyorum. Araştırmalara göre, cezalar arttırıldığı için töre cinayetlerinde inanılmaz bir düşüş var. Demek ki yasallaştığında işliyor.  Bir taciz, tecavüz gibi durumlarda doğru cezalar uygulanılırsa tablo bugünkü gibi olmayacak.  Yasalar uygulanırsa, cezalar arttırılırsa her şey değişir. Artık katillere hasta demekten vazgeçelim, Kadınlar sığınma evlerine ya da polise gittiğinde evde onları bir caninin beklediği unutulmamalı barıştırmaya zorlanmamalı. Kadınlar gerçek bir korunmaya alınmalılar. Bunları yaparsak kadın ölümlerini ciddi şekilde engelleyebiliriz.

-Sanatçının misyonu nedir? Genç sanatçılara nasıl bir çağrınız olur?

Türkiye’de kadın cinayetleri gibi çok ciddi başka sorunlar da var. Ama kadına şiddet aslında her şeyin ortasında duruyor. Kadın bir anne, kadın merhametli, kadın adaleti sağlayan kişi ve kadın olaylara analitik bakabildiği gibi duygularını da ortaya koyabiliyor. Sorunların çözülmesinde kadınların çok büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Onun için kadınlara çok başka hassasiyetle bakılması gerektiğine inanıyorum.  Bunu için sanatçıya da görev düşüyor. Sanatçının yaklaşımı çok önemli. Ben demiyorum ki bütün oyunlarında sosyal mesaj versinler ama sanatçının bir omurgasının olması gerekiyor.  Çünkü tiyatro sadece bir eğlence aracı değil. O farkındalığın verdiği gülmekten çok büyük hazlar da var.  İnsan sadece gülen ve ağlayan bir varlık değil. Dolayısıyla bir oyun seçerken, bu ülkenin dertlerini de unutmasınlar istiyorum.

UÇLAR BU HAFTA KOZYATAĞI’NDA

William Mastrasimone'un gerilim dolu dramı Uçlar, bu hafta İstanbul’un Anadolu yakasında seyirciyle buluşacak. 28 Kasım Cuma günü saat 20. 30’ da Kozyatağı Kültür Merkezi’nde oynanacak.  Kozytağı’ndaki bir dahaki gösterim ise 27 Aralık’ta, aynı saatte.

 


Kadına yönelik şiddeti ‘Uçlar’ oyunu ile anlatan tiyatrocu Zeynep Özyağcılar, “Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır” diyor.

-

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Evli misiniz, yoksa boşandınız mı?'

Tutuklu kadınlar neden regl olamıyor?

Gezi Direnişi, gazeteciler ve penguenler