Zeynep Özyağcılar: Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır
Oyuncu çift Güzin-Erdal Özyağcılar ile kendileri gibi oyuncu olan kızları Zeynep Özyağcılar tarafından geçen sene hayata geçirilen Tiyatro Martı, bu yıl perdelerini Zeynep Özyağcılar’ın başrolünde yer aldığı William Mastrosimone oyunu ‘Uçlar’la açtı. Kadına yönelik şiddetin gözler önüne serildiği oyunda, evine giren yabancı bir erkeğin, önce sözlü sonra fiziksel şiddetine maruz kalan Marjorie’nin hikâyesi anlatılıyor…
25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddetle Mücade Günü öncesinde biz de “Marjorie” karakterini
oynayan Zeynep Özyağcılar’la bir araya geldik. Özyağcılarla, ‘Uçlar’ı, Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ve bu
şiddete karşı polis ve mahkemelerin tutumunun yanı sıra sanatçının misyonunu
konuştuk.
-Neden ‘uçlar’ ?
Uçlar,
oyunun orijinal ismi. Bu isimle yıllar önce sinema filmi de çekilmiş. Bu oyunu seçtim çünkü ülkemizde gün geçmiyor
ki tecavüz, cinayet, haberlerini duymayalım. Bu sayı her geçen gün artarken,
yetkililer kadına yönelik şiddete karşı yeterince önlem almıyor. Şiddet uygulayana çok ciddi ceza indirimleri
uygulanıyor. Kadına yönelik şiddetin cezası
neredeyse yok duruma geldi. Bir devlet kurumuna taciz edildim, diye
gittiğinizde bile ‘canını kurtardığına dua et’ gibi bir yanıt alabiliyorsunuz. Artık bu noktaya gelmişken ben de sessiz
kalamazdım. Eğitim almış bir kadın, bir tiyatrocu olarak dedim ki; eğer ben bir
tiyatro kuruyorsam tiyatromun ilk oyunun kesinlikle sosyal bir mesajı
olmalı. Bu topraklarda Küçük kız
çocukları diri diri gömülürken, sadece bir erkeğe merhaba dediği için kadınlar
öldürülürken başka bir konuyla ilgili oyun yapamazdım. Canımı, canımızı acıtan
bu soruna ben de kendi mesleğim çerçevesinde cevap vermek istedim. Uçlar’ı
oynayarak bir farkındalık yaratmak istedim.
-Uçlar’ın hikayesi nedir, neden
yazılmış?
Amerikalı yazar William Mastrosimone’nin bir
arkadaşı tecavüze uğruyor. Ancak adam yeterli bir ceza almıyor. William Mastrosimone,
arkadaşının yaşadığı acıyı o kadar yakından yaşıyor, o kadar etkileniyor ki onun
üzerine bu oyunu yazıyor.
-Oyunu izlerken kimi zaman ürperdik,
kimi zaman kendimizi sorguladık. Üç
kadın arkadaş ve ‘dışarıdan gelen yabancı ‘ erkek arasında bir oda içinde geçen
diyaloglar, topluma ayna tutuyor. Karakteriniz
Marjorie toplumun neresinde?
Marjorie,
kabullenen taraf değil, başkaldıran taraf. Mağdur olduğu halde başkaldıran bir savaşçı.
Günümüzde kaç tane Marjorie kaldı bilmiyorum.
Yaşadıklarına ses çıkarmayan kadınlar çoğunlukta ve oyunda bu çoğunluğu
diğer bir kadın karakter yansıtıyor.
İşte benim de hatam vardı, ben bu elbiseyi giymeseydim böyle olmazdı,
belki de ben kaşındım, tecavüze uğradığımı söyleyeyim de herkesin hayatını mı
mahfedeyim… gibi cümleler kuran bir başka
kadın karakter aynı zamanda susan taraf.
Marjorie ise ne olursa olsun ben bununla savaşacağım, bir çıkar yolunu
bulacağım, diyor. Tabi ki bu mücadele çok büyük bir cesaret işi. Marjorie
bu cesarete sahip. Yani haksızlığı kabul etmeyen, çevresine ve topluma
başkaldıran bir kadın.
-Marjorie karakteriyle bir yakınlık
kurdunuz mu?
Her insanın,
her kadının içinde bir güç olduğuna inanırım. Onun için bu güç sadece Marjorie ait
değil, o gücü tetikleyen bir şeylerin olması lazım. Oyun başlarken zaten Marjorie
çok normal bir kadın. Bütün zaaflarıyla, eksiklikleriyle… Ama hiçbir hata bir erkeğin kadının kılına
dokunmasını haklı kılamaz. Bu toplumda
yaşadığımız için maalesef birçok ortamda sözlü olarak tacize uğradığımız,
küçümsendiğimiz gibi, fiziksel olarak da şiddete uğruyoruz. Dolayısıyla, bir katili oynamak için illa
birini mi öldürmek gerekiyor? Ben Marjorie
ile empati kurdum, çünkü Marjorie bu topraklardaki kadınların hiç birine uzak
bir karakter değil. Masum olan bir
insanın canını bu kadar yakarsanız, her kadını, her adamı bir canavara
dönüştürebilirsiniz. Bu hikâye, Marjorie’nin canavara dönüşme hikâyesi
aslında. Ben de haksızlığa uğradığım
zaman çığırından çıkabiliyorum. Bu anlamda ortak noktalarımız var.
-Marjorie, mahkemeler sadece ölü bir kadına
inanır, diyor.
Evet, çünkü
öyle çıkışsız kalıyor ki. Dışarıdan gelen bir yabancının şiddetine maruz kalan Marjorie’nin
sağlam bir kanıtı yok. Öyle bir durumda
polise giderse, adam ceza almaz. Kadında darp izi yok, kamera yok, şahit yok…
Yani öyle bir durumda kadının yapabileceği hiçbir şey yok. O kadının artık hayatı bitti! Dolayısıyla
kadının hayatı, geleceği bitiyor ama erkek cezasız kalıyor. Biz Türkiye’de
bunun örneklerini çok yaşadık. Kadın kocasından ayrılmak istediğini söylüyor
ama adam boşanma davası açarsan öldürürüm, diyor. Kadın korkuyla koruma
istiyor, koruma verilmiyor ve kadın öldürülüyor. Ancak kadın ölecek ki
inanacaklar! Aaa gerçekten adam
katilmiş, diyecekler!
‘CEZALAR ARTTIRILMALI’
-Polise ve yargıya mesajlarınız çok
net.
Türkiye’de günde
ortalama 5-7 arasında kadın öldürülüyor ve bu sadece kayıtlara geçen
rakam. Peki ya kayıtlara geçmeyen ya da
‘intihar’ süsü verilen katliamlar?
Polisi de mahkemesi de katliamlara sessiz! Kadınlar dinlenilirse,
ceza indirimlerine gidilmezse şiddet oranının da ciddi bir şekilde azalacağını
düşünüyorum. Araştırmalara göre, cezalar arttırıldığı için töre cinayetlerinde
inanılmaz bir düşüş var. Demek ki yasallaştığında işliyor. Bir taciz, tecavüz gibi durumlarda doğru
cezalar uygulanılırsa tablo bugünkü gibi olmayacak. Yasalar uygulanırsa, cezalar arttırılırsa her
şey değişir. Artık
katillere hasta demekten vazgeçelim, Kadınlar sığınma evlerine ya da polise
gittiğinde evde onları bir caninin beklediği unutulmamalı barıştırmaya
zorlanmamalı. Kadınlar gerçek bir korunmaya alınmalılar. Bunları yaparsak kadın
ölümlerini ciddi şekilde engelleyebiliriz.
-Sanatçının misyonu nedir? Genç
sanatçılara nasıl bir çağrınız olur?
Türkiye’de
kadın cinayetleri gibi çok ciddi başka sorunlar da var. Ama kadına şiddet
aslında her şeyin ortasında duruyor. Kadın bir anne, kadın merhametli, kadın
adaleti sağlayan kişi ve kadın olaylara analitik bakabildiği gibi duygularını
da ortaya koyabiliyor. Sorunların çözülmesinde kadınların çok büyük rolü
olduğunu düşünüyorum. Onun için kadınlara çok başka hassasiyetle bakılması
gerektiğine inanıyorum. Bunu için sanatçıya
da görev düşüyor. Sanatçının yaklaşımı çok önemli. Ben
demiyorum ki bütün oyunlarında sosyal mesaj versinler ama sanatçının bir
omurgasının olması gerekiyor. Çünkü
tiyatro sadece bir eğlence aracı değil. O farkındalığın verdiği gülmekten çok
büyük hazlar da var. İnsan sadece gülen
ve ağlayan bir varlık değil. Dolayısıyla bir oyun seçerken, bu ülkenin
dertlerini de unutmasınlar istiyorum.
UÇLAR BU HAFTA KOZYATAĞI’NDA
William Mastrasimone'un gerilim dolu dramı Uçlar, bu hafta İstanbul’un Anadolu yakasında seyirciyle buluşacak. 28 Kasım Cuma günü saat 20. 30’ da Kozyatağı Kültür Merkezi’nde oynanacak. Kozytağı’ndaki bir dahaki gösterim ise 27 Aralık’ta, aynı saatte.
Kadına yönelik şiddeti ‘Uçlar’ oyunu ile anlatan tiyatrocu Zeynep Özyağcılar, “Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır” diyor.
-
Yorumlar
Yorum Gönder